Adaletin Gölgesinde Masalı

Çok eski zamanlarda, dağların arasına gizlenmiş küçük bir köy vardı. Bu köy, bereketli topraklara ve kaynak suları ile dolu derelere sahip olmasına rağmen huzursuzdu. Köyün zengin ağası Mansur, tüm toprakları ve suları kendi kontrolü altına almış, köylülere yalnızca kendi belirlediği kadarını kullanma izni veriyordu. Köylüler her geçen gün daha da fakirleşirken, Mansur ve ailesi zenginlik içinde yaşıyordu.
Köyde yaşayan Yusuf adında genç bir çoban vardı. Yusuf, annesi ve hasta kız kardeşiyle birlikte yaşardı. Babası yıllar önce, köy ağasının haksızlıklarına karşı çıktığı için köyden sürülmüştü. O zamandan beri Yusuf, ailesinin geçimini sağlamak için küçük sürüsünü otlatıyor, zar zor hayatta kalmaya çalışıyordu.
Bir gün Yusuf, koyunlarını otlatırken yaşlı bir adama rastladı. Adamın üstü başı perişandı ve çok yorgun görünüyordu. Yusuf hemen matatasından çıkardığı azıcık suyu ve ekmeği yaşlı adama ikram etti. Adamın karnı doyup biraz dinlendikten sonra, Yusuf ona köydeki durumdan bahsetti. Yaşlı adam dikkatlice dinledi ve sonra konuştu:
“Evladım, senin kalbinde adalet ve merhamet var. Sana bir hikaye anlatmak istiyorum. Zamanında bir hükümdar vardı, tıpkı sizin ağanız gibi halka zulmederdi. İnsanlar ona karşı gelemezlerdi, çünkü çok güçlüydü. Ancak onun zulmüne karşı duran bir bilge çıktı ortaya. Bu bilge, halkı kışkırtmadı, şiddet çağrısı yapmadı. Onun yerine her gün hükümdarın sarayına gitti ve ona hikayeler anlattı. Bu hikayelerin her biri adaleti, merhameti ve dürüstlüğü öğütlüyordu. Zamanla hükümdarın kalbi yumuşadı ve değişti.”
Yusuf, yaşlı adamın hikayesini düşündü. O akşam köye döndüğünde, köylülere bu hikayeyi anlattı. Başlarda kimse inanmadı, ama Yusuf pes etmedi. Her gün Mansur’un kapısına gitti ve ona doğruluğu, adaleti, zulmün sonuçlarını anlatan hikayeler anlatmaya başladı.

Sabrın Meyvesi
Günler haftaları, haftalar ayları kovaladı. Yusuf her gün Mansur’un kapısına gidiyor, bazen içeri alınıyor bazen kovuluyordu. Ama o her seferinde geri dönüyor, sabırla ve inançla hikayelerini anlatmaya devam ediyordu. Zamanla Mansur, Yusuf’un hikayelerini merak etmeye başladı. Ona daha fazla zaman ayırıyor, anlattıklarını düşünüyordu.
Bir akşam Mansur, Yusuf’u evine davet etti. Yusuf o gece ona çok özel bir hikaye anlattı:
“Bilge bir kral vardı. Ülkesindeki en fakir insanla en zengin insan arasındaki farkı görmek istedi. Önce en zengin tüccarın evine gitti. Tüccar onu büyük bir şatafatla karşıladı, en güzel yemekleri ikram etti. Ancak kral dikkat etti ki, tüccarın gözlerinde mutluluk yoktu. Hep daha fazlasını istiyordu. Sonra kral, köyün kenarında yaşayan fakir bir çiftçinin evine gitti. Çiftçi ona verebileceği tek şey olan taze süt ve ekmek ikram etti. Kral, çiftçinin evinde gördüğü huzuru ve mutluluğu hiçbir sarayda görmemişti. Çiftçi az olana şükrediyor, elindekini paylaşıyor ve bundan mutluluk duyuyordu. Kral o gün anladı ki, gerçek zenginlik mal mülk değil, gönül zenginliğidir.”
Mansur bu hikayeden çok etkilendi. O gece uyuyamadı, sürekli Yusuf’un anlattıklarını düşündü. Hayatı boyunca biriktirdiği her şeye rağmen neden hala mutlu olmadığını sorguladı.
Ertesi sabah köylüler olağanüstü bir haber duydular: Mansur, köyün meydanında herkesi toplamıştı. Tüm köylüler endişeyle meydana geldi. Mansur orada, köylülerin karşısında şaşırtıcı bir konuşma yaptı:
“Bugüne kadar size haksızlık ettim. Suyu, toprağı ve nimeti kendi malım gibi gördüm. Oysa bunlar hepimizin ortak malıdır. Bugünden itibaren köyün suları ve bir kısım toprakları köylülerin ortak kullanımına açık olacak. Herkes ihtiyacı kadar alacak, kimse aç ve susuz kalmayacak.”
Köylüler kulaklarına inanamadılar. Yusuf ise uzaktan gülümseyerek izliyordu. Yaşlı adamın dediği gerçekleşmişti: hikayeler, kalpleri değiştirebilirdi.

Işığın Yayılması
Aradan yıllar geçti. Köy artık çok farklı bir yerdi. Mansur, malının bir kısmını köy için bağışlamış, ortak kullanım alanları yapmıştı. Köylüler birlikte çalışıyor, elde ettikleri ürünleri adil şekilde paylaşıyorlardı. Yusuf ise artık köyün bilgesi olarak tanınıyordu. Çevre köylerden insanlar bile onun hikayelerini dinlemeye geliyordu.
Bir gün Yusuf, köy meydanında oturmuş çocuklara hikayeler anlatırken, uzaktan yaklaşan bir atlıyı fark etti. Atlı yaklaştıkça Yusuf gözlerine inanamadı – bu, yıllar önce tanıştığı yaşlı adamdı. Ama şimdi üzerinde yolculuktan yıpranmış kıyafetler değil, temiz, sade bir cübbe vardı.
Yaşlı adam atından indi ve doğruca Yusuf’a yöneldi. Herkes merakla onları izliyordu.
“Gördüğüm kadarıyla verdiğim tohum filizlenmiş ve büyümüş,” dedi yaşlı adam.
Yusuf saygıyla eğildi. “Sizin sayenizde, efendim. Bana doğru yolu gösterdiniz.”
Yaşlı adam gülümsedi. “Hayır evladım, ben yalnızca tohumu verdim. Onu ekip büyüten sensin. Sabrın ve inancın bu köyü değiştirdi.”
O akşam köylüler meydanda toplandı. Yaşlı adam onlara uzun bir hikaye anlattı. Bu hikaye, dünyanın çeşitli yerlerinde adaletsizliğe karşı mücadele eden, sabırla ve hikmetli sözlerle kalpleri değiştiren insanların hikayesiydi. Herkes büyülenmiş gibi dinliyordu.
“Adalet, bir kandil gibidir,” dedi yaşlı adam. “Bir kişi onu yakar, sonra başka biri ondan kendi kandilini tutuşturur. Böylece ışık yayılır ve karanlık azalır. Sizin köyünüz artık bir kandil oldu. Bu ışığı başka yerlere de taşımalısınız.”
Ertesi sabah yaşlı adam köyden ayrıldı. Kimse onun kim olduğunu tam olarak bilmiyordu. Kimileri bir melek, kimileri ise bir veliydi diyordu. Ama herkes onun gelişiyle köyün daha da değiştiğini hissediyordu.
Yusuf, yaşlı adamın sözlerini aklında tuttu. Zamanla çevre köylere de gitti, oralarda da adaletsizliklere karşı hikayelerini anlattı. Her gittiği yerde küçük değişimler başladı. İnsanlar birbirleriyle daha fazla paylaşmaya, daha adil davranmaya başladılar.
Yıllar sonra Yusuf yaşlandığında, etrafında yüzlerce öğrenci vardı. Hepsi onun yolundan gidiyor, hikayelerin gücüyle insanların kalplerini değiştiriyorlardı. Böylece adalet kandili, elden ele, nesilden nesile aktarılmaya devam etti.
Bugün o köyün yerinde kocaman bir şehir var. İnsanlar hala Yusuf’un ve gizemli yaşlı adamın hikayesini anlatırlar. Ve hala inanırlar ki, doğru sözler ve sabırla en katı kalpler bile yumuşar, en karanlık geceler bile aydınlığa kavuşur.
Bu masalı duyan herkes bilir ki, gerçek adalet kılıçla değil, hikmetle gelir. Ve bir insanın kalbindeki iyilik, tüm dünyayı değiştirebilecek güçtedir.