Ormanın Kralı ve Minik Fare
Geniş ve yeşil bir ormanda, diğer hayvanların korkuyla saygı duyduğu heybetli bir aslan yaşardı. Bu aslan, ormanın tartışmasız kralıydı. Güçlü pençeleri, keskin dişleri ve korkutucu kükreyişiyle tüm orman sakinlerini kendisine boyun eğdirirdi. Kimse onun yoluna çıkmaya cesaret edemez, gölgesini bile görseler titrerlerdi.
Aynı ormanda, küçücük ve zarif bir fare ailesi yaşardı. Bu ailede özellikle meraklı, cesur ve maceraperest bir fare yavrusu vardı. Diğer fareler gibi deliklerinde güvenle yaşamak yerine, ormanı keşfetmeyi ve yeni yerler görmeyi severdi. Ailesi sürekli ona dikkatli olmasını, avcı hayvanlardan uzak durmasını tembihlerdi ancak küçük farenin maceracı ruhu her zaman ağır basardı.
Bir yaz günü, parlak güneş ormanı ısıtırken, minik fare yine keşif gezisine çıkmıştı. Ağaçların arasında koşturuyor, rengarenk çiçekleri inceliyor, böcekleri takip ediyordu. Koşarken önüne bakmadığı bir anda kendini dev bir vücudun üzerinde buldu. Bu, ormanın kralı aslandı! Güneşin sıcaklığında uyuyakalmış olan aslan, üzerinde koşuşturan farenin hareketlerini hissederek aniden uyandı.

Tehlikeli Karşılaşma ve Merhamet
Aslanın aniden açılan gözleriyle karşılaşan minik fare, korkudan donakaldı. Hayatının sona ermek üzere olduğunu düşünürken titremeye başladı. Aslan, öfkeyle kükrüyor ve pençelerini havaya kaldırıyordu. Minik fare, gözyaşları içinde yalvarmaya başladı:
Affet beni, ormanın yüce kralı! Seni rahatsız etmek istemedim. Lütfen canımı bağışla, belki bir gün ben de sana yardım edebilirim.
Aslan, farenin bu sözlerine güldü. Nasıl olur da bu küçücük ve zayıf yaratık, kendisi gibi güçlü ve heybetli bir hayvana yardım edebilirdi? Bu düşünce aslanı daha çok güldürdü. Ancak o gün nedense aslan çok toktu ve bir fareyi yemek için enerjisini harcamak istemedi. Ayrıca, bu kadar küçük bir canlının cesareti ve samimiyeti onu etkilemişti.
Hadi git küçük fare, dedi aslan. Bugün senin şanslı günün. Seni affediyorum ama bir daha karşıma çıkma.
Fare minnetle teşekkür ederek hızla oradan uzaklaştı ve ailesine kavuştuğunda yaşadığı tehlikeli karşılaşmayı ve nasıl kurtulduğunu anlattı. Ailesi onu dinlerken hem korkuyor hem de şaşırıyordu. Küçük fare ise aslanın merhametini hiç unutmayacağına söz verdi kendi kendine.

Avcının Tuzağı ve Beklenmedik Yardım
Aradan haftalar geçti. Orman günlük hayatına devam ediyordu. Kuşlar şarkılar söylüyor, sincaplar ağaçlarda zıplıyor, tavşanlar otlakta koşuşturuyordu. Ancak bu huzurlu ortam, bir sabah ormanın derinliklerinden gelen güçlü bir kükreme ile bozuldu. Bu, aslanın kükreyişiydi, ancak öfke değil acı ve çaresizlik içindeydi.
Ormana yeni gelen bir avcı grubu, hayvanları yakalamak için tuzaklar kurmuştu. Aslan, avlanırken bu tuzaklardan birine düşmüştü. Kalın iplerden yapılmış bir ağ, onun güçlü bedenini sarmış, hareket edemez hale getirmişti. Ne kadar çabalasa da kendini kurtaramıyordu. Pençeleriyle ipleri koparmaya çalışıyor ancak başarılı olamıyordu. Her geçen saat, avcıların gelme ihtimalini artırıyor ve aslanın ölüm korkusunu derinleştiriyordu.
Aslanın acı dolu kükreyişleri tüm ormanı kaplamış, hayvanları korkutmuştu. Çoğu hayvan, aslanın zor durumunu fark etmiş olsa da yardım etmeye cesaret edemiyordu. Ancak küçük fare, bu sesi duyduğunda hemen ne olduğunu anlamak için sesin geldiği yöne koştu. Aslanı tuzakta görünce, hemen yanına yaklaştı.
Sakin ol, büyük kral, dedi minik fare. Sana yardım edeceğim.
Aslan, farenin bu sözlerine inanmak istemedi. Nasıl olur da bu küçücük yaratık, kendisini bu güçlü tuzaktan kurtarabilirdi? Ancak başka seçeneği olmadığından, farenin ne yapacağını izlemeye başladı.

İyiliğin Getirdiği Özgürlük
Minik fare, keskin dişleriyle ağı ören ipleri kemirmeye başladı. İnce dişleri, kalın ipleri yavaş yavaş aşındırıyordu. Saatler süren bir çalışmanın ardından, fare bir delik açmayı başardı. Bu delik giderek büyüdü ve sonunda aslan, kendini tuzaktan kurtarmayı başardı.
Özgürlüğüne kavuşan aslan, minnetle fareye baktı. Daha önce küçümsediği bu canlı, hayatını kurtarmıştı. Gururu kırılmış ancak kalbi minnetle dolmuştu. Şimdi anlıyordu ki, büyüklük ve güç her şey değildi; bazen en küçük ve en zayıf görünen varlıklar bile en büyük kahramanlıkları yapabilirdi.
Sana teşekkür ederim, küçük dost, dedi aslan. Sen olmasaydın, avcılar gelip beni öldüreceklerdi. Senin gibi bir arkadaşım olduğu için çok şanslıyım.
Fare mütevazı bir şekilde gülümsedi ve cevap verdi: Sen de benim hayatımı bağışlamıştın, büyük kral. Ben sadece borcumu ödedim. Bu, yaptığın iyiliğin karşılığıdır.
Aslan ile Fare Masalının Öğrettiği Dersler
O günden sonra aslan ve fare, tüm farklılıklarına rağmen iyi birer dost oldular. Aslan, fareden özür diledi ve onu küçümsediği için pişman olduğunu söyledi. Fare ise aslanın bu samimi özrünü kabul etti. İkili, ormanda sık sık bir araya gelir oldu. Aslan, farenin hikayelerini dinler; fare ise aslanın bilgeliğinden faydalanırdı.
Bu beklenmedik dostluk, tüm orman sakinlerine önemli bir ders verdi: Hiç kimseyi görünüşüne, boyutuna veya gücüne göre yargılamamalıydılar. Her canlının kendine has özellikleri ve yetenekleri vardı. Ve en önemlisi, yapılan her iyilik bir gün mutlaka karşılık bulurdu.
Ezop’un bu değerli masalı, yüzyıllar boyunca insanlara merhamet, dostluk ve iyiliğin önemini hatırlatmaya devam etti. Günümüzde de çocuklara ve yetişkinlere aynı mesajı veriyor: Büyük veya küçük, güçlü veya zayıf, herkes birbirine yardım edebilir ve hayat beklenmedik dostluklarla daha güzel olabilir.
Unutmayalım ki, bazen en büyük yardım en beklenmedik yerden gelebilir ve bugün yaptığımız bir iyilik, yarın hayatımızı kurtarabilir. Tıpkı minik farenin, aslanın hayatını kurtardığı gibi…