Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde çok uzak diyarlarda bulunan bir köyde cimri bir adam yaşarmış. Bu adam kazanmayı çok sever, harcamaktan ve başkasına yardım etmekten ise nefret edermiş. Kazandığı her kuruşu biriktirip hiç kimsenin ömründe sahip olamayacağı kadar büyük bir servete ulaşmış.
Günlerden bir gün adam çok hasta olmuş. Gitmediği doktor, kullanmadığı ilaç kalmamış. Ne yapmışsa derdine derman bulamamış. Hasta yatağında dahi paralarını düşünüyormuş. Her gün ne kadar kazandığını hesap edermiş. Elde ettiği kazanç sonrasında ise servetinin ne kadar olduğunu da en ince ayrıntısına kadar not edermiş. Bu bilgilere kendisinden başka kimse de sahip olamazmış.
Gel zaman git zaman adamın hastalığı giderek ilerlemiş. Cimri adam yatağından çıkamaz olmuş O kadar bitkinmiş ki göz kapaklarını dahi oynatamayacak hale gelmiş. Bir gün derin bir uykuya dalmış. Uykusunda bir rüya görmüş. Ak sakallı bir dede kendisine kalbinin hasta olduğunu söylemiş. Kalbini iyi ederse en kısa sürede iyileşeceğini haber vermiş.
Adam birdenbire uykudan uyanıvermiş. Gördüğü rüyadan çok etkilenmiş. Rüyasında gördüğü adamın dediğini yapmak istemiş. Fakat kalbini nasıl iyileştireceğini bilmiyormuş. Bir gün kendisinin de çok sevdiği bir arkadaşı ziyarete gelmiş. Gördüğü rüyayı arkadaşına anlatmış. Arkadaşı ona bu cimrilikten vazgeçmesi gerektiğini ve biriktirdiği servetin ona çare olmadığını söylemiş.
Cimri adam yataktaki haline ve kasadaki parasına bakmış. Arkadaşının doğru söylediğine kanaat getirmiş. Parasının büyük bir kısmını hemen ihtiyaç sahiplerine dağıtmaya karar vermiş. İhtiyaç sahiplerinin duasını alınca içinde büyük bir ferahlık hissetmiş ve adam bir anda iyileştiğini fark etmiş. Adam, o günden sonra cimrilik etmenin ne kadar kötü, iyiliğin de ne kadar güzel bir şey olduğunu görmüş ve yaşamını böyle devam ettirmiş.