Dini Masallar

Derviş İbrahim’in Yolculuğu Masalı

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, uzak diyarların birinde İbrahim adında genç bir adam yaşardı. İbrahim, köyünün en çalışkan gençlerinden biriydi. Sabahtan akşama kadar tarlasında çalışır, emeğinin karşılığını alabilmek için ter dökerdi. Ancak İbrahim’in içinde dolduramadığı bir boşluk vardı. Ne kadar çalışırsa çalışsın, ne kadar başarılı olursa olsun, kalbinde bir eksiklik hissediyordu.

Bir gün, köyüne yaşlı bir derviş geldi. Ak sakalı göğsüne kadar uzanan, nur yüzlü bu bilge adam, köy meydanında insanlara hikmetli sözler anlatıyordu. İbrahim de merakla dervişi dinlemeye gitti. Derviş, insanların iç huzuru için sadece maddi zenginliğin yeterli olmadığını, manevi zenginliğin de gerekli olduğunu anlatıyordu.

İbrahim, dervişin sözlerinden çok etkilendi. Gece boyunca bu sözleri düşündü. Sabah olduğunda, dervişi bulup ona içindeki boşluğu anlatmaya karar verdi. Köy meydanına gittiğinde, dervişin bir ağacın altında tefekkür halinde olduğunu gördü. Usulca yanına yaklaşıp selam verdi.

“Selamünaleyküm, muhterem derviş,” dedi İbrahim.

“Aleykümselam, evlat,” diye karşılık verdi yaşlı adam, gözlerini açarak. “Seni dinliyorum.”

İbrahim, içindeki boşluğu, hayatındaki anlam arayışını, ne kadar çalışsa da tam olarak mutlu olamayışını anlattı. Derviş, İbrahim’i dikkatle dinledikten sonra gülümsedi.

“Evlat,” dedi, “sen Bilgeliğin Bahçesi’ni aramalısın. Oraya giden yolculuk zorlu olabilir, ancak kendini bulmanın tek yolu bu.”

“Bilgeliğin Bahçesi mi?” diye sordu İbrahim şaşkınlıkla. “O nerede?”

“Üç sınav seni bekliyor evlat,” dedi derviş. “Bu üç sınavı geçersen, Bilgeliğin Bahçesi’ne ulaşacaksın. Ancak bu yolculuğa çıkmadan önce, tüm varlığını geride bırakmalısın. Çünkü gerçek bilgeliğe ulaşmak isteyenler, dünya malına bağlı olmamalı.”

İbrahim, dervişin sözlerini düşündü. Birikimini, tarlasını, evini geride bırakmak kolay değildi, ama içindeki boşluğu doldurmak için bu yolculuğa çıkmaya karar verdi. Ertesi gün şafak vakti, yanına sadece bir tas su ve bir parça ekmek alarak yola koyuldu.

colun ortasindaki kuyu ve sabrin bedeli

Çölün Ortasındaki Kuyu ve Sabrın Bedeli

İbrahim günlerce yürüdü. Sonunda kendini uçsuz bucaksız bir çölün ortasında buldu. Güneş tepede yakıcı bir ateş gibiydi ve İbrahim’in yanındaki su neredeyse tükenmişti. Tam umudunu kaybetmek üzereyken, uzakta bir kuyu gördü.

Sevinçle kuyuya doğru koştu, ancak kuyunun başına geldiğinde bir sürprizle karşılaştı. Kuyu o kadar derindi ki, dibindeki suya ulaşmak için bir kova ve ip gerekliydi. İbrahim etrafına bakındı, ancak hiçbir şey yoktu. Tam o sırada, kuyunun yanında yaşlı bir adam belirdi.

“Su mu arıyorsun evlat?” diye sordu yaşlı adam.

“Evet,” dedi İbrahim. “Günlerdir çöldeyim ve suyum tükenmek üzere.”

“Sana yardım edebilirim,” dedi yaşlı adam. “Ancak bunun karşılığında, üç gün boyunca bana hizmet etmelisin.”

İbrahim düşündü. Susuzluktan ölmek üzereydi, ancak üç gün boyunca beklemek de kolay değildi. Ama içindeki ses, bu durumun ilk sınavı olabileceğini söylüyordu.

“Kabul ediyorum,” dedi İbrahim.

Yaşlı adam, İbrahim’i küçük bir kulübeye götürdü. İbrahim üç gün boyunca yaşlı adama hizmet etti. Ona yemek hazırladı, kulübesini temizledi, hayvanlarına baktı. Üçüncü günün sonunda, yaşlı adam İbrahim’e bir kova ve ip verdi.

“Sabrının karşılığını aldın,” dedi. “Şimdi kuyudan su çekebilirsin.”

İbrahim, kuyudan su çekti ve hasretle içti. Su o kadar tatlı ve serinleticiydi ki, İbrahim tüm yorgunluğunu unuttu. Bu sırada yaşlı adam ona yaklaştı.

“İlk sınavı geçtin, İbrahim,” dedi. “Sabır, bilgeliğe giden yolun ilk adımıdır. Şimdi ikinci sınav için doğuya doğru gitmelisin.”

İbrahim, yaşlı adama teşekkür etti ve doğuya doğru yola koyuldu.

ormanin yarali kurdu ve merhamet

Ormanın Yaralı Kurdu ve Merhamet

İbrahim günlerce doğuya doğru yürüdü. Sonunda bir ormana vardı. Ormanın içinde ilerlerken, ağaçların arasında inleme sesleri duydu. Sesin geldiği yöne doğru ilerledi ve bir kurt gördü. Kurt, bacağından yaralanmıştı ve acı içinde inliyordu.

İbrahim, kurda yaklaşmakta tereddüt etti. Sonuçta bu bir yırtıcı hayvandı ve kendisine saldırabilirdi. Ancak kurda baktığında, gözlerindeki acıyı gördü ve ona yardım etmesi gerektiğini hissetti.

İbrahim yanına yaklaştı ve kurdun yarasını inceledi. Bacağına büyük bir diken batmıştı. İbrahim, kurdun gözlerine baktı ve onun korkusunu anladı.

“Korkma,” dedi Kurt’a, “Sana yardım edeceğim.”

İbrahim, dikeni yavaşça çıkardı ve yarayı temizledi. Sonra, yanındaki ekmekten bir parça koparıp kurda uzattı. Kurt, İbrahim’e baktı, sonra ekmeği aldı ve yedi. Ardından, İbrahim’in elini yalayarak teşekkür etti.

O akşam, İbrahim ormanın içinde bir ateş yakıp dinlenirken, kurt yanına geldi ve ona sokuldu. İbrahim, kurdun sıcaklığıyla uyuyakaldı. Sabah uyandığında, kurt gitmişti ama onun yerinde yaşlı bir adam oturuyordu.

“İkinci sınavı da geçtin, İbrahim,” dedi yaşlı adam. “Merhamet, bilgeliğe giden yoldaki ikinci adımdır. Şimdi son sınav için batıya doğru gitmelisin.”

koyun ac cocuklari

Köyün Aç Çocukları

İbrahim, batıya doğru yola koyuldu ve günler sonra bir köye ulaştı. Köydeki insanlar açlık ve sefalet içindeydi. Özellikle çocuklar çok zor durumdaydı.

İbrahim, yanında kalan son ekmek parçasını köydeki aç çocuklara verdi. Ancak bu yeterli değildi. Köyün yakınlarında bir nehir vardı ve İbrahim balık tutmaya karar verdi. Günlerce çalıştı, tuttuğu balıkları köy halkıyla paylaştı.

Bir gün, köyün ileri gelenlerinden biri İbrahim’e yaklaştı.

“Sen bize çok yardım ettin,” dedi. “Karşılığında sana bir hediye vermek istiyoruz.”

Köylü, İbrahim’e küçük bir kutu uzattı. İbrahim kutuyu açtığında, içinde parlak bir altın parçası olduğunu gördü.

“Bu, köyümüzün tek değerli eşyası,” dedi adam. “Bize yardımlarından dolayı bunu hak ediyorsun.”

İbrahim altına baktı. Bu altınla kendine rahat bir hayat kurabilirdi. Ancak çevresindeki aç çocukları düşündü. Bu altınla onların bir yıllık yiyeceği sağlanabilirdi.

“Bu değerli hediyeniz için teşekkür ederim,” dedi İbrahim. “Ancak bu altın sizde kalmalı. Onunla çocuklarınız için yiyecek alın.”

Tam o anda, köyün ortasında bir ağaç belirdi. Ağaç öyle güzeldi ki, İbrahim hayran kaldı. Ağacın yanında, derviş duruyordu.

“Son sınavı da geçtin, İbrahim,” dedi derviş. “Fedakârlık, bilgeliğe giden yolun son adımıdır. Şimdi Bilgeliğin Bahçesi’ne girmeye hak kazandın.”

Derviş, İbrahim’i ağacın altına götürdü. Ağacın gövdesinde bir kapı belirdi. Kapıyı açtıklarında, İbrahim gözlerine inanamadı. İçeride muazzam bir bahçe vardı. Rengarenk çiçekler, meyve ağaçları, berrak sular… Her şey öyle huzur vericiydi ki, İbrahim kendini cennetin bir köşesinde hissetti.

“İşte Bilgeliğin Bahçesi,” dedi derviş. “Burası, kendini bulanların mekânıdır. Sabır, merhamet ve fedakârlık, gerçek bilgeliğin anahtarlarıdır. Sen bu üç sınavı geçerek, kendin oldun İbrahim.”

İbrahim, bahçede ilerledi. Her adımda, içindeki boşluğun dolduğunu hissediyordu. Yıllardır aradığı huzuru sonunda bulmuştu. Bahçenin ortasında, altından yapılmış bir havuz vardı. İbrahim havuza yaklaştığında, suyun üzerinde kendi yansımasını gördü. Ancak yansımada gördüğü, genç İbrahim değildi; yaşlı ve bilge bir adam onu izliyordu.

“Bu bahçede kalacak mıyım?” diye sordu İbrahim dervişe.

“Hayır,” dedi derviş. “Sen öğrendiklerini başkalarıyla paylaşmak için geri dönmelisin. Gerçek bilgelik, paylaşıldıkça çoğalır.”

İbrahim, dervişe sarıldı ve ondan aldığı öğütlerle köyüne geri döndü. Köyüne döndüğünde, tarlasını ve evini kaybetmişti, ama içi zenginlikle doluydu. İnsanlara sabır, merhamet ve fedakârlığın önemini anlattı. Zamanla, İbrahim’in köyü bölgenin en huzurlu ve yardımsever köyü haline geldi.

Ve İbrahim, yaşlandıkça daha da bilgeleşti. Bir gün, onun da yanına genç bir adam geldi ve içindeki boşluktan bahsetti. İbrahim gülümsedi, çünkü şimdi bilgeliğin bahçesine giden yolu gösterme sırası ondaydı.

Bu masal bize sabırın, merhametin ve fedakârlığın, bizi gerçek bilgeliğe ulaştıracak anahtarlar olduğunu öğretir. Dünya malı geçicidir, ancak kalplerimize ektiğimiz iyilik tohumları sonsuza dek yaşar.

Ve İbrahim’in masalı, kulaktan kulağa, nesilden nesile aktarılarak bugüne kadar geldi. Kim bilir, belki de bu masalı dinleyen bir çocuk, bir gün kendi Bilgelik Bahçesi’ne giden yolculuğa çıkacaktır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu