İmanın Işığında Bir Yolculuk Hikayesi

Küçük bir kasabada yaşayan Ahmet, henüz otuz yaşına gelmeden hayatın birçok zorluğuyla karşılaşmıştı. Babasını küçük yaşta kaybetmiş, annesiyle birlikte geçim sıkıntısı çekmiş ve eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalmıştı. Tüm yaşadığı zorluklara rağmen kimse onun hakkında kötü söz söyleyemezdi; emeğine sadık, sözüne güvenilir biriydi. Kasabada bakkal işletiyor, helal lokma kazanmanın önemini bilerek ticaretini sürdürüyordu.
Bir sonbahar akşamıydı. Dükkânını kapatıp evine dönerken gökyüzündeki yıldızlara baktı. Her zaman bu uçsuz bucaksız evrenin yaratıcısına duyduğu hayranlık, içindeki imanı güçlendirirdi. Ancak son zamanlarda yaşadığı sıkıntılar, borçları ve annesinin artan sağlık sorunları nedeniyle içinde bir karamsarlık hissediyordu.
“Neden ben?” diye soruyordu kendi kendine. “Neden hayat bu kadar zor?”
Eve vardığında annesi namaz kılıyordu. Sessizce bekleyip namazını bitirmesini izledi. Annesinin yüzündeki huzur, Ahmet’in kalbine dokundu. Namaz sonrası annesi, “Oğlum, bugün nasıl geçti?” diye sorduğunda, Ahmet yüreğindeki hüznü annesinden saklamaya gayret etti.
“İyiydi anne, her zamanki gibi.”
Ancak annesi onu çocukluğundan beri tanıyordu. Oğlunun gözlerindeki endişeyi görebiliyordu.
“Ahmet, aklında tutmalısın ki Rabbimiz her sıkıntının yanında mutlaka bir ferahlık sunar. İmanımız en büyük sığınağımızdır. Yaradan, kulunu taşıyamayacağı yükle sınamaz.”
Ahmet başını salladı, ama içindeki kuşkuları tamamen gidermek zordu. O gece, uzun zamandır yapmadığı bir şeyi yaptı – yatsı namazından sonra dua etti, gerçekten içten bir şekilde, gözyaşlarıyla.

Beklenmedik Misafir
Ertesi sabah Ahmet dükkânını açtığında, kapıda yaşlı bir adam bekliyordu. Sırtında yıpranmış bir cübbe, elinde tahta bir asa, yüzünde hayat izleri taşıyan kırışıklıklar ve gözlerinde derin bir yorgunluk vardı.
“Günaydın evladım,” dedi adam. “Biraz ekmek alabilir miyim?”
Ahmet içeri davet etti ve ekmek uzattı. Yaşlı adam üzerini yokladı ve boynunu bükerek, “Yanımda ödeme yapacak bir kuruş bile taşımıyorum, izin verirsen borcumu sonraki gün ödeyebilirim,” diye mırıldandı utanarak.
Kasabada yabancıydı, muhtemelen yolcuydu. Ahmet tereddüt etmeden, “Önemli değil, misafirsin. Allah rızası için al,” dedi ve adama biraz peynir de verdi.
Adam minnetle teşekkür etti ve gitti. Ancak ertesi gün tekrar geldi, bu kez elinde küçük bir paket vardı.
“Dün gösterdiğin cömertliğe karşılık küçük bir hediye,” dedi ve paketi uzattı.
Ahmet merakla paketi açınca, zamanın izlerini taşıyan, sayfaları sararmış, ince ciltli bir Kur’an-ı Kerim gördü. Kapağı yıpranmıştı ama sayfaları özenle korunmuştu.
“Bu, dedemden bana kalan en değerli hazinedir,” dedi adam. “Şimdi senin olmasını istiyorum.”
Ahmet şaşkınlıkla, “Bunu kabul edemem, çok değerli olmalı,” dedi.
Ancak adam gülümseyerek, “Hayır, doğru ellerde olmasını istiyorum. İçindeki hikmeti arayanlar için, bu kitap sıradan değildir,” dedi ve dükkândan çıkıp gitti.
O günden sonra Ahmet, tüm kasabada aramasına rağmen o esrarengiz yaşlı adama bir daha rastlamadı. Sanki bir melek gibi gelmiş ve kaybolmuştu.

Kur’an’ın Mucizesi
Ahmet, yaşlı adamın hediye ettiği Kur’an-ı Kerim’i her gece okumaya başladı. Önceleri sadece bir sayfa, sonra iki, derken tüm vaktini ayırır oldu. Her okuduğunda yeni bir anlam keşfediyor, içindeki karanlık düşünceler aydınlanıyordu.
Bir gece, Bakara Suresi’ndeki bir ayet özellikle dikkatini çekti: “Allah, hiç kimseye taşıyabileceğinden fazla yük yüklemez.”
Bu ayet, annesinin dediği sözleri hatırlattı. Günlerce bu ayeti düşündü Ahmet. Zamanla fark etti ki, Mevla’nın ona sunduğu imtihanlar, gerçekte omuzlarının kaldırabileceği, ruhunun olgunlaşmasına vesile olan hikmetli sınavlardı.
Zamanla bakış açısı değişti. Artık zorlukları bir ceza değil, bir olgunlaşma fırsatı olarak görüyordu. Dükkânında müşterilerine karşı daha sabırlı ve anlayışlı davranmaya başladı. İnsanlar onun değişimini fark ediyor, dükkânına daha çok geliyordu.
Bir gün, kasabanın zengin tüccarlarından biri Ahmet’i ziyaret etti. “Dükkânını büyütmek ister misin?” diye sordu. “Seninle ortak iş yapabiliriz.”
Bu, Ahmet için beklenmedik bir fırsattı. Dua ve tevekkül etmeyi öğrenmişti. “Allah’ım, hayırlısı neyse onu nasip et,” diye içinden geçirdi ve teklifi kabul etti.

Hayatın Dönüm Noktası
Aradan üç yıl geçti. Ahmet artık kasabanın saygın tüccarlarından biriydi. Küçük bakkalı büyük bir markete dönüşmüş, işleri yoluna girmişti. Annesinin tedavisi için en iyi doktorlara gidebiliyor, hayır işlerine de zaman ayırabiliyordu.
Bir gün pazarda dolaşırken, köşede dilenen yaşlı bir kadın gördü. Kadının yanına gitti ve yiyecek almak için para verdi. Kadın başını kaldırıp Ahmet’in gözlerine baktı.
“Allah senden razı olsun evladım. İnsan hep veren el olmayı dilemelidir. Sen de hep veren el ol,” dedi titrek sesiyle.
Bu sözler Ahmet’in kalbine dokundu. Eskiden sadece kendi dertlerini düşünürken, şimdi başkalarına nasıl yardım edebileceğini düşünür olmuştu. O gece evine döndüğünde, yaşlı adamın verdiği Kur’an-ı Kerim’i eline aldı ve şükür namazı kıldı.
Namaz sonrası annesinin yanına oturdu. “Anne,” dedi, “yıllar önce bana söylediğin o söz vardı ya, her zorlukla beraber bir kolaylık olduğu… Haklıymışsın. Allah bizi hiçbir zaman yalnız bırakmıyor.”
Annesi gülümsedi ve oğlunun elini tuttu. “İman, karanlıkta yolumuzu aydınlatan bir ışıktır Ahmet. Bu ışığı hiç kaybetme.”
Ahmet artık anlıyordu ki, hayattaki gerçek başarı zenginlik veya statü değil, Allah’ın rızasını kazanmak ve O’nun yolunda yürümekti. İçindeki imanın ışığı, artık daha parlak yanıyordu ve bu ışık sadece kendi yolunu değil, etrafındaki insanların yolunu da aydınlatıyordu.
Yaşlı adam belki de ona sadece bir kitap değil, hayat boyu sürecek bir öğreti vermişti. Ahmet için hayat, imtihan dolu bir yolculuktu ve bu yolculukta en büyük rehberi imanıydı.
Güneş batımında ticarethanesinin kepenklerini indirip yuvasına yol alırken, başını semaya kaldırıp Yaradan’a minnetini dile getirmeyi asla ihmal etmiyordu. Artık “Neden ben?” diye sormuyordu. Bunun yerine “Neden olmasın?” diyordu. Çünkü biliyordu ki, her zorluk bir öğreti, her imtihan bir fırsattı.
Ve bu öğreti, nesilden nesile aktarılacak, imanın ışığında yürüyen herkes için bir rehber olacaktı.