Dini Hikayeler

İnanç Dağının Ardındaki Bilge Hikayesi

Eski zamanlarda, Anadolu’nun kalbinde küçük bir köy vardı. Bu köyün adı Gökkuşağı Köyü’ydü ve doğanın tüm güzelliklerini içinde barındırıyordu. Yemyeşil tepeler, berrak sular ve verimli topraklarıyla herkesin gıpta ettiği bir yerdi. Ancak son yıllarda köyün üzerine kara bulutlar çökmüştü. Üç yıldır süren kuraklık, hasatları mahvetmiş, halkı umutsuzluğa sürüklemişti.

Bu köyde İbrahim adında genç bir çiftçi yaşardı. Henüz otuz yaşındaydı ama yaşadığı zorluklar yüzünden gözleri çok daha yaşlı birisinin bilgeliğini taşıyordu. Babası ona tarımı ve toprağı sevmeyi öğretmişti. Ancak şimdi en sevdiği şey onun en büyük üzüntü kaynağı olmuştu. Her sabah tarlasına gidiyor, kurumuş topraklara bakıyor ve gökyüzüne yalvarıyordu.

Köyün yaşlıları artık Allah’ın kendilerini cezalandırdığına inanıyordu. Bazıları eski günahlardan, bazıları ise yaşam tarzlarının değişmesinden bahsediyordu. İbrahim ise sadece bir çözüm arıyordu. Ne yapabilirdi? Nasıl köyüne yardım edebilirdi?

ruyadaki mesaj

Rüyadaki Mesaj

Bir gece, yorgun düşmüş halde yatağına uzanan İbrahim, derin bir uykuya daldı. Rüyasında kendisini yüksek bir dağın eteğinde buldu. Dağ öyle yüksekti ki zirvesi bulutların arasında kayboluyordu. İbrahim rüyasında dağa tırmanmaya başladı. Tırmanış zordu, taşlar keskin, yol dikti. Ancak her adımda içindeki ses ona devam etmesini söylüyordu.

Saatler süren tırmanışın ardından bir düzlüğe ulaştı. Burada beyaz sakallı, nurlu yüzlü bir yaşlı adam oturuyordu. Yaşlı adam İbrahim’e gülümsedi ve şöyle dedi: Seni bekliyordum evlat. Köyünün çektiği sıkıntıyı biliyorum. Yarın sabah gerçek güneş doğmadan kalk, yanına hiçbir şey alma ve Işık Dağı’nın ardındaki vadiye git. Orada aradığın cevabı bulacaksın.

İbrahim ter içinde uyandı. Rüyası o kadar gerçekçiydi ki yaşlı adamın yüzü hala gözlerinin önündeydi. O an, bu rüyanın sıradan bir rüya olmadığını anladı. Belki de bu, Allah’ın ona gönderdiği bir işaretti.

zorlu yolculuk

Zorlu Yolculuk

Şafak sökmeden İbrahim kalktı. Kimseye haber vermeden köyden ayrıldı. Işık Dağı, köyün doğusunda yükselen heybetli bir dağdı. Kimse bu dağın arkasında ne olduğunu bilmiyordu çünkü oraya gitmeye cesaret eden olmamıştı. Yolculuk tehlikeli olacaktı ancak İbrahim kararlıydı.

Dağa tırmanmak, rüyasındaki kadar kolay değildi. Keskin kayalar ellerini kesiyor, sarp yamaçlar nefesini kesiyordu. Öğlen olduğunda ancak dağın yarısına ulaşabilmişti. Susuzluk ve açlık onu zorlamaya başlamıştı. Bir an durup geri dönmeyi düşündü ancak köyünün durumunu hatırlayınca yeniden güç buldu.

Akşam olmadan önce dağın zirvesine ulaşmayı başardı. Buradan gördüğü manzara nefes kesiciydi. Bir yanda kendi köyü ve çevresindeki kurak topraklar, diğer yanda ise daha önce hiç görmediği yemyeşil bir vadi uzanıyordu. İşte rüyasındaki yaşlı adamın bahsettiği yer burasıydı.

vadideki sir

Vadideki Sır

İbrahim hızla vadiye doğru inmeye başladı. Güneş batmak üzereyken vadinin düzlüğüne ulaştı. Burada küçük bir kulübe vardı. Kulübenin önünde, rüyasında gördüğü yaşlı adam oturuyordu. İbrahim şaşkınlık içinde adama yaklaştı.

Yaşlı adam, İbrahim’i sanki yıllardır tanıyormuş gibi karşıladı: Geldin demek evlat. Biliyordum geleceğini. Adım Bilge Yunus, bu vadinin bekçisiyim. Allah beni buraya nice yıllar önce gönderdi. Bana doğanın dilini, insanın kalbini ve gökyüzünün sırrını öğretti.

İbrahim hayretler içinde dinledi. Bilge Yunus ona vadinin özel bir yer olduğunu anlattı. Burada yağmur duası etmek için ideal bir nokta vardı. Ancak sadece gerçekten inanan ve fedakarlık yapan birisi bu duayı edebilirdi.

inancin sinavi

İnancın Sınavı

Bilge Yunus, İbrahim’e vadinin ortasındaki küçük gölü gösterdi: Bu suyu görüyor musun? Bu, inancın suyudur. Yarın sabah gün doğmadan önce bu suyun başında dua edeceksin. Ancak dua etmeden önce kalbindeki en değerli şeyden vazgeçmeye hazır olmalısın.

İbrahim düşünceye daldı. Kalbindeki en değerli şey neydi? Ailesi, tarlası, sağlığı? Bilge Yunus onun düşüncelerini okumuş gibi konuştu: En değerli şey çoğu zaman en görünmez olandır. Gerçek fedakarlık, görünmeyen bir şey için görünür bir şeyden vazgeçmektir.

Gece boyunca İbrahim düşündü. Sabaha karşı cevabı bulmuştu. Kalbindeki en değerli şey, kendi mutluluğuydu. Köyün felaketten kurtulması için kendi mutluluğundan vazgeçmeye hazırdı.

rahmetin gelisi

Rahmetin Gelişi

Şafak sökmeden İbrahim gölün başına gitti. Dizlerinin üzerine çöktü ve ellerini göğe kaldırdı. İçtenlikle Allah’a yalvardı: Yarabbi, köyümüzün kurtuluşu için kendi mutluluğumdan vazgeçiyorum. Onlara rahmetini gönder, ben ise ömrümün sonuna kadar sana hizmet etmeye söz veriyorum.

Duasını bitirdiğinde göl aniden parlamaya başladı. Suyun üzerinde altın rengi bir ışık belirdi ve gökyüzüne doğru yükseldi. Işık bulutların arasına karıştığında, İbrahim’in üzerine bir damla su düştü. Ardından bir damla daha, sonra bir damla daha… Ve nihayet, şiddetli bir yağmur başladı.

İbrahim sevinç içinde Bilge Yunus’a baktı ancak yaşlı adam ortada yoktu. Kulübe de kaybolmuştu. Sanki hiç var olmamışlardı. İbrahim hızla köye doğru koşmaya başladı. Yağmur gitgide şiddetleniyor, kurak topraklar suya kavuşuyordu.

bereketin donusu

Bereketin Dönüşü

İbrahim köye döndüğünde tüm köylüler dışarıdaydı. Herkes yağmurda dans ediyor, şükrediyordu. Kimse İbrahim’in nerede olduğunu sormadı, çünkü herkes kendi sevincine dalmıştı. İbrahim ise sessizce bir kenara çekildi ve şükretti.

O günden sonra köyde bolluk ve bereket yeniden başladı. Tarlalar yeşerdi, ağaçlar meyve verdi, çeşmeler coşkuyla aktı. Ancak İbrahim bir daha eskisi gibi olmadı. Artık daha sessiz, daha düşünceli birisiydi. Köylüler onun bu değişimine anlam veremedi.

İbrahim verdiği sözü tuttu. Hayatını Allah’a hizmet etmeye adadı. Köydeki çocuklara doğayı sevmeyi, şükretmeyi ve paylaşmayı öğretti. Zamanla o da bir bilge olarak anılmaya başlandı. Yıllar sonra, yaşlandığında, genç bir çiftçi ona rüyasında bir yaşlı adam gördüğünü anlattığında, İbrahim sadece gülümsedi.

inancin mirasi

İnancın Mirası

İbrahim’in hikayesi kuşaktan kuşağa anlatıldı. Her anlatıldığında biraz daha zenginleşti. Kimileri onun gerçek bir aziz olduğunu söyledi, kimileri ise sadece cesur bir çiftçi. Ancak herkes hikayesinden bir ders çıkardı.

Bu hikaye bize gösteriyor ki gerçek inanç, fedakarlıkla gelir. Allah, samimiyetle ve karşılık beklemeden yapılan duaları kabul eder. Bazen en büyük mucizeler, en sessiz dualardan sonra gelir. Ve bazen hayatımızdaki en büyük sınavlar, aslında bizi en büyük bilgeliğe ulaştıracak adımlardır.

Gökkuşağı Köyü bugün hala varlığını sürdürüyor. Köyün meydanında yaşlı bir çınar ağacı var. Derler ki bu ağacı İbrahim kendi eliyle dikmiş. Her kuraklık tehlikesinde, köylüler bu ağacın altında toplanır ve dua ederler. Ve ilginçtir ki, bugüne kadar bu duaların karşılıksız kaldığını gören olmamıştır.

İnanç, dağları aşabilir, çölleri yeşertebilir, ve en önemlisi, insanın kalbini aydınlatabilir. Yeter ki samimi olsun, yeter ki fedakarlık içersin, yeter ki sadece Allah rızası için olsun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu