Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, uzak diyarların birinde küçük bir köyde Keloğlan adında akıllı mı akıllı bir delikanlı yaşarmış. Herkes onu kafasının kelliğinden dolayı Keloğlan diye çağırırmış ama o buna hiç alınmazmış. Zira Keloğlan bilirmiş ki asıl önemli olan insanın dış görünüşü değil, içindeki cevherdir.
Keloğlan yaşlı annesiyle birlikte köyün kenarında küçük bir kulübede yaşar, komşularına yardım ederek geçimini sağlarmış. Günlerden bir gün köye tuhaf bir haber yayılmış. Köyün üzerinden geçen kuşlar artık şarkı söylemez olmuş, çiçekler açmaz olmuş, insanların yüzünden gülümseme eksilmiş. Köyde yaşayan yaşlı bilge, bunun nedeninin uzak diyarlardaki Altın Bülbül’ün kayboluşu olduğunu söylemiş.
Bilgenin anlattığına göre Altın Bülbül, doğanın dengesini sağlayan sihirli bir kuşmuş. Onun şarkısı olmadan doğa solmaya, insanlar mutsuzlaşmaya başlamış. Bülbülü kimin kaçırdığı bilinmiyormuş ama onu bulup getiren kişiye padişah tarafından büyük bir ödül vaat ediliyormuş.

Keloğlan’ın Yolculuğa Çıkma Kararı
Bu haberi duyan Keloğlan, hem köyüne yardım etmek hem de annesine daha iyi bir yaşam sunabilmek için Altın Bülbül’ü bulmaya karar vermiş. Annesi başta çok endişelenmiş:
— Oğlum, senin gibi saf yürekli biri bu tehlikeli yolculuğa nasıl çıkar? Git bu sevdadan vazgeç, demiş.
Ancak Keloğlan kararlıymış:
— Anneciğim, benim kalbim temiz, niyetim düzgün. İnanıyorum ki yol boyunca karşılaşacağım zorlukları aşmama bu yardımcı olacak. Merak etme, Altın Bülbül’ü bulup döneceğim, demiş.
Annesi oğlunun kararlılığını görünce ona bir bohça hazırlamış. İçine azıcık yiyecek, bir tas su ve babasından kalan küçük bir bıçak koymuş. Keloğlan bohçasını alıp annesinin elini öptükten sonra yola koyulmuş.

Ormanın Bilge Ağacı ile Karşılaşma
Keloğlan yolda giderken, karşısına devasa bir meşe ağacı çıkmış. Bu sıradan bir ağaç değilmiş, kökleri toprağın derinliklerine uzanan ve gökyüzüne doğru dallarını seren bilge bir ağaçmış. Keloğlan yorgun düşmüş, ağacın altına oturup dinlenmeye başlamış.
Tam o sırada ağaç konuşmaya başlamış:
— Nereye gidiyorsun böyle telaşla genç adam?
Keloğlan şaşırmış ama korkmamış. Saygıyla cevap vermiş:
— Altın Bülbül’ü arıyorum bilge ağaç. Onun kayboluşu tüm doğanın dengesini bozmuş.
Ağaç gülümsemiş:
— Senin gibi temiz yürekli birine yardım etmek isterim. Altın Bülbül’ü Kaf Dağı’nın ardındaki Karanlık Orman’da Büyücü Karga hapsetti. Oraya gitmek için üç zorlu engeli aşman gerekecek: Ateş Nehri, Konuşan Taşlar Vadisi ve Unutkanlık Çölü. Sana yolculuğunda yardımcı olacak üç yaprak veriyorum.
Ağaç dallarını sallamış ve üç farklı yaprak Keloğlan’ın önüne düşmüş. Biri kırmızı, biri gri, biri ise mavi renkteymiş.
— Kırmızı yaprağı Ateş Nehri’nde, gri yaprağı Konuşan Taşlar Vadisi’nde, mavi yaprağı ise Unutkanlık Çölü’nde kullan. Nasıl kullanacağını kalbin sana söyleyecek, demiş ağaç.
Keloğlan yaprakları alıp bohçasına yerleştirdikten sonra ağaca teşekkür etmiş ve yoluna devam etmiş.

Ateş Nehri’nin Aşılması
Günler süren yürüyüşün ardından Keloğlan, Ateş Nehri’ne varmış. Nehrin üzerinden alevler yükseliyor, suların yerine kor ateşler akıyormuş. Keloğlan düşünmüş taşınmış, sonra aklına kırmızı yaprak gelmiş.
Yaprağı nehre doğru uzatmış ve o anda yaprak büyümeye başlamış. Büyüdükçe büyümüş ve nehrin üzerinde kırmızı bir köprüye dönüşmüş. Keloğlan köprüden geçerken alevler ona dokunmamış, sanki onu tanıyor gibiymiş.
Karşıya geçtikten sonra kırmızı köprü tekrar yaprağa dönüşmüş ve uçarak Keloğlan’ın eline konmuş. Keloğlan ilk engeli böylece aşmış.

Konuşan Taşlar Vadisi’nde Akıllı Çözüm
Keloğlan yoluna devam etmiş ve Konuşan Taşlar Vadisi’ne ulaşmış. Burada binlerce taş varmış ve hepsi aynı anda konuşuyormuş. Kimi doğruyu söylüyor, kimi yalan, kimi ise karşısındakini şaşırtıcı bilmecelerle bunaltıyormuş.
— Beni seç, doğru yol bende! — Hayır, o yalancı, gerçek yol bende! — Bilmecemi çözemezsen sonsuza dek burada kalırsın!
Keloğlan elleriyle kulaklarını kapatmış, zira kafası karışmaya başlamış. Sonra aklına gri yaprak gelmiş. Yaprağı havaya fırlatmış ve yaprak bir anda gri bir sis bulutuna dönüşmüş. Sis, vadideki tüm taşları kaplamış ve onların seslerini kesmiş.
Sessizlik içinde Keloğlan, vadinin ortasında parlayan küçük bir patikayı fark etmiş. Bu patika onu vadinin diğer tarafına güvenle ulaştırmış. Böylece ikinci engeli de aşmış.

Unutkanlık Çölü’nün Sınavı
Keloğlan üçüncü engel olan Unutkanlık Çölü’ne varmış. Burası öyle bir çölmüş ki içine giren herkes kim olduğunu, nereye gittiğini, neden yolculuk ettiğini unutuyormuş. Keloğlan daha ilk adımını atar atmaz kafasının karışmaya başladığını hissetmiş.
— Ben… ben kimim? Neredeyim? Nereye gidiyordum?
İşte tam o anda bohçasındaki mavi yaprak parlamaya başlamış. Keloğlan yaprağı eline aldığında, yaprak mavi bir ışık saçarak onun etrafında dolanmaya başlamış. Bu ışık, Keloğlan’ın anılarını koruyor, onu unutkanlıktan kurtarıyormuş.
Çölün ortasında yürürken Keloğlan, kum fırtınalarıyla, çöl canavarlarıyla karşılaşmış ama mavi yaprağın koruması sayesinde amacını hiç unutmamış. Böylece Unutkanlık Çölü’nü de aşmayı başarmış.

Büyücü Karga ile Karşılaşma
Üç engeli de aşan Keloğlan, sonunda Karanlık Orman’a varmış. Ormanın derinliklerinde Büyücü Karga’nın kalesi yükseliyormuş. Kale simsiyah taşlardan yapılmış, etrafında uçuşan kargalarla korunuyormuş.
Keloğlan saklanarak kaleye yaklaşmış ve bir pencereden içeri girmeyi başarmış. İçeride, altın bir kafeste duran muhteşem bir bülbül görmüş. Kuş öyle güzelmiş ki tüyleri altın gibi parlıyor, gözleri yakut gibi ışıldıyormuş.
Tam Keloğlan kafesin yanına yaklaşmışken, karşısına Büyücü Karga çıkmış. Büyücü, siyah pelerinli, uzun gagalı, korkunç bir yaratıkmış.
— Kim olduğunu sanıyorsun da kaleme girmeye cesaret ediyorsun küçük insan? diye bağırmış Büyücü.
Keloğlan korkmuş ama cesaretini toplamış:
— Ben Keloğlan. Altın Bülbül’ü almaya geldim. O doğaya ait, kafeste tutulmamalı.
Büyücü kahkaha atmış:
— Bülbül’ün şarkısıyla büyüler yapıyor, güç topluyorum. Onu asla vermeyeceğim!
Büyücü ellerini havaya kaldırıp büyü yapmaya hazırlanırken, Keloğlan’ın üç yaprağı da cebinden fırlayıp birleşmiş ve parlak bir ışık oluşturmuş. Bu ışık Büyücü’nün büyüsünü yansıtmış ve Büyücü kendi büyüsünün etkisiyle küçük bir kargaya dönüşmüş.

Altın Bülbül’ün Özgürlüğü ve Keloğlan’ın Zaferi
Keloğlan hemen Altın Bülbül’ün kafesini açmış. Bülbül özgürlüğüne kavuşur kavuşmaz öyle güzel bir şarkı söylemeye başlamış ki bütün Karanlık Orman aydınlanmış, çiçekler açmış, ağaçlar canlanmış.
Altın Bülbül Keloğlan’a teşekkür etmiş:
— Beni kurtardığın için sana minnettarım Keloğlan. Büyücü Karga beni hapsettiğinden beri doğa solmaya başlamıştı. Şimdi her şey eski haline dönecek.
Keloğlan gülümsemiş:
— Ben de köyüme ve doğaya yardım edebildiğim için mutluyum.
Altın Bülbül:
— Seni köyüne götürmek istiyorum. Hem annene kavuşursun hem de padişah ödülünü verir, demiş.
Bülbül kanatlarını çırpmış ve büyülü gücüyle Keloğlan’ı havaya kaldırmış. Birlikte uçarak köye dönmüşler.

Mutlu Son: Köyün Yeniden Canlanışı
Keloğlan ve Altın Bülbül köye vardıklarında tüm köylüler şaşkınlık ve sevinçle onları karşılamış. Bülbül’ün şarkısıyla köydeki ağaçlar yeniden meyve vermeye, çiçekler açmaya, insanların yüzleri gülmeye başlamış.
Padişah sözünde durmuş ve Keloğlan’a vaat ettiği ödülü vermiş. Artık Keloğlan ve annesi rahat bir hayat sürüyormuş. Ama Keloğlan zenginliğine rağmen alçakgönüllülüğünü hiç kaybetmemiş, köylülere yardım etmeye devam etmiş.
Altın Bülbül ise köyün üzerindeki büyük ağaca yuva yapmış ve her sabah güneş doğarken, her akşam güneş batarken şarkılar söyleyerek doğanın dengesini korumaya devam etmiş.
Böylece Keloğlan’ın cesaret ve zekâsı sayesinde hem kendisi hem annesi hem de tüm köy mutlu bir hayat sürmüşler. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.
Keloğlan ve Altın Bülbül Masalından Çıkarılacak Dersler
Bu masaldan öğrenebileceğimiz en önemli ders, dış görünüşün değil iç güzelliğin, cesaretin ve zekânın önemli olduğudur. Keloğlan kel olmasına rağmen, zekâsı ve cesaretiyle tüm zorlukları aşmayı başarmıştır.
Ayrıca tabiat ile bir bütün halinde yaşamanın önemi de vurgulanmaktadır. Altın Bülbül’ün özgürlüğüne kavuşmasıyla doğanın dengesinin yeniden sağlanması, insanın doğayla olan ilişkisinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Son olarak, iyiliğin er ya da geç ödüllendirildiği mesajı verilmektedir. Keloğlan’ın saf ve temiz kalbi, ona yolculuğu boyunca yardımcı olmuş ve sonunda hak ettiği mutluluğa kavuşmasını sağlamıştır.