Keloğlan Masalları

Keloğlan ve Bilgelik Ağacı Masalı

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde uzak dağların ardında küçük bir köyde Keloğlan adında bir delikanlı yaşarmış. Keloğlan fakir bir ailenin tek çocuğuymuş ve diğer çocuklar gibi gür saçları yokmuş. Bu yüzden ona Keloğlan derlermiş. Köyün çocukları onunla dalga geçermiş ama Keloğlan hiç aldırış etmezmiş. Çünkü onun en büyük zenginliği kocaman kalbi ve keskin zekasıymış.

Keloğlan yaşlı annesiyle birlikte köyün kenarında küçük bir kulübede yaşarmış. Her sabah erkenden kalkar, annesi için odun toplar, su taşır ve sonra da köyün zenginlerinin hayvanlarını otlatmaya gidermiş. Akşamları eve döndüğünde ise annesinin pişirdiği az ama lezzetli yemeğini yer, sonra da ocak başında annesinin anlattığı hikayeleri dinlermiş.

Keloğlan günün birisinde dağda hayvanlarını otlatırken uzaktan gelen bir ses duymuş. Bu ses onu adeta büyülemiş. Hayvanları orada bırakıp sesin geldiği yöne doğru yürümeye başlamış. Keloğlan yolları aşarak ilerlemiş ve sonunda sesin kaynağına ulaşmış.

bilge ihtiyar ile karsilasma

Bilge İhtiyar ile Karşılaşma

Keloğlan bir de ne görsün? Koca bir meşe ağacının altında ak sakallı bir ihtiyar oturmuş, elindeki sazı çalıyor ve şarkı söylüyormuş. Keloğlan saklanarak ihtiyarı izlemeye başlamış. İhtiyar birden şarkısını kesmiş ve:

Çık ortaya Keloğlan, saklanmana gerek yok. Seni bekliyordum zaten, demiş.

Keloğlan şaşkınlıkla saklandığı yerden çıkmış ve ihtiyarın karşısına oturmuş. İhtiyar gülümseyerek:

Sen fakir ama temiz kalpli bir delikanlısın Keloğlan. Bugüne kadar hiç kimseye kötülük etmedin, hep iyilik yaptın. Annen için çalıştın, didindi. Bundan dolayı da sana şimdi hiç kimseye söylememen gereken bir sır vereceğim demiş.

Keloğlan heyecanla:

Ne sırrı dede, diye sormuş.

İhtiyar anlatmaya başlamış:

Buradan üç günlük yol uzaklıkta bir dağ var. Bu dağın tepesinde bin yıllık bir bilgelik ağacı büyür. Bu ağacın meyveleri altından değerlidir. Çünkü bu meyveleri yiyen kişi bilge olur, her sorunun çözümünü bulur ve zenginliğe kavuşur. Ancak bu ağacın meyveleri kolay kolay toplanamaz. Ağaç, sadece temiz kalpli ve cesaretli kişilere meyvelerini verir.

zorlu yolculuk basliyor

Zorlu Yolculuk Başlıyor

Keloğlan bu hikayeyi dinledikten sonra bilgelik ağacını bulmaya karar vermiş. Eve dönmüş ve durumu annesine anlatmış. Annesi başta endişelense de Keloğlanın kararlılığını görünce ona izin vermiş. Keloğlan ertesi sabah erkenden yola çıkmış.

Birinci gün boyunca yemyeşil ovalardan geçmiş. Akşam olduğunda bir ağaç altında dinlenirken yanına bir tilki yaklaşmış:

Keloğlan, nereye gidiyorsun böyle, diye sormuş.

Keloğlan:

Bilgelik ağacını bulmaya gidiyorum, demiş.

Tilki gülümsemiş:

O zaman sana bir hediyem var, demiş ve pençesiyle toprağı kazarak küçük bir flüt çıkarmış:

Bu flütü zor durumda kaldığında çal, sana yardım edecektir, demiş ve kaybolmuş.

İkinci gün Keloğlan sık bir ormandan geçiyormuş. Ormanın içinde kaybolmuş. Ne yaparım diye düşündüğü sırada karşısına bir ayı çıkmış. Keloğlan ayıyı görünce çok panik yapmış ama ayı ona zarar vermemiş:

Keloğlan, yolunu mu kaybettin, diye sormuş.

Keloğlan:

Evet, bilgelik ağacını arıyorum ama yolumu kaybettim, demiş.

Ayı:

Sana yardım edeceğim, demiş ve Keloğlana küçük bir torba vermiş:

Bu torbadaki tohumları zorlu anlarda yere serp, sana yol gösterecekler, demiş ve Keloğlana ormanın çıkışını göstermiş.

dagin zirvesindeki sinav

Dağın Zirvesindeki Sınav

Üçüncü gün Keloğlan nihayet dağa ulaşmış. Dağa tırmanmaya başlamış ama yol çok zormuş. Keskin kayalar, derin uçurumlar ve soğuk hava Keloğlanı zorluyormuş. Tam vazgeçmek üzereyken tilkinin verdiği flütü hatırlamış ve çalmaya başlamış.

Flütün sesiyle birlikte havada bir kartal belirmiş ve Keloğlanı pençeleriyle kavrayarak dağın zirvesine çıkarmış. Keloğlan kartaldan inmiş ve karşısında devasa bir ağaç görmüş. Ağacın dalları gökyüzüne uzanıyor, gövdesi ise on kişinin el ele tutuşsa ancak sarabilecekleri kadar kalınmış.

Ağaca yaklaşmış ama bir de ne görsün? Ağacın etrafında dev bir ejderha uyuyormuş. Keloğlan korkmuş ama geri dönmek istememiş. Ne yapacağını düşünürken ayının verdiği tohumları hatırlamış. Tohumları yere serpmiş ve bir anda tohumlar filizlenip büyümeye başlamış. Büyüyen bitkiler ejderhayı sarmış ve onu uyandırmadan etkisiz hale getirmiş.

bilgeligin meyvesi

Bilgeliğin Meyvesi

Keloğlan sonunda ağaca ulaşmış. Ağacın dallarına uzanmış ama meyveleri koparmayı başaramamış. Tam o sırada bir ses duymuş:

Keloğlan, o meyveleri koparmak için önce kendini tanımalısın. Gerçek zenginliğin nerede olduğunu bilmelisin.

Keloğlan düşünmeye başlamış. Hayatını, annesini, köydeki insanları, yolculuk boyunca kendisine yardım eden hayvanları düşünmüş. Ve anlamış ki gerçek zenginlik altın veya gümüşte değil, sevgide, dostlukta ve iyilikteymiş.

Bu düşüncelerle ağaca tekrar uzandığında, ağaç dallarını eğmiş ve Keloğlan kolayca bir meyve koparabilmiş. Meyveyi yediğinde tüm vücudu ışıldamaya başlamış ve kafasında saçlar çıkmış.

koye donus ve mutlu son

Köye Dönüş ve Mutlu Son

Keloğlan köye döndüğünde kimse onu tanıyamamış. Artık saçları varmış ve yüzünden bilgelik akıyormuş. Köyün sorunlarını çözmeye başlamış, kurak tarlalara su getirmiş, hastalıklara şifa bulmuş ve herkese yardım etmiş.

Zamanla köy zenginleşmiş, bolluk ve bereket içinde yaşamaya başlamış. Bu olaydan sonra Keloğlan, köydeki en saygıdeğer insanlardan birisi haline gelmiş. Annesi de oğluyla gurur duyuyormuş.

Bir gün köye o bilge ihtiyar gelmiş ve Keloğlana:

Gördün mü Keloğlan, gerçek bilgelik ve zenginlik yolculuğun kendisindeymiş. Sen bu yolculuk boyunca zaten bilgeliği kazandın. Ağacın meyvesi sadece içindeki cevheri ortaya çıkardı, demiş.

Keloğlan anlamış ki hayatta önemli olan sahip olduklarımız değil, kim olduğumuz ve nasıl yaşadığımızmış. Bu olaylar bittikten sonra da Keloğlan köyünde mutlu bir şekilde yaşamaya devam etmiş, bilgeliğini herkesle paylaşmış ve hiçbir zaman gerçek zenginliğin sevgi ve iyilik olduğunu unutmamış.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu