Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarların birinde küçük bir köy varmış. Bu köyde annesiyle birlikte yaşayan, Keloğlan adında bir delikanlı yaşarmış. Adını, başının kel olmasından alan Keloğlan, görünüşüne rağmen köyün en zeki ve hazırcevap genciymiş. Herkes onun hiç bitmeyen enerjisine ve hayat dolu kahkahalarına hayrandı.
Keloğlan’ın tek derdi fakirlikti. Yaşlı annesiyle beraber küçük bir kulübede yaşar, zar zor geçinirlerdi. Annesi sürekli Keloğlan’a, akıllı olduğunu ve bir gün mutlaka zengin olacağını söylerdi. Keloğlan da annesinin bu sözlerine inanır, her gün yeni bir maceraya atılırdı.
Köyün etrafındaki dağların ardında, kocaman bir dev yaşadığı söylenirdi. Bu dev, köy halkının korkulu rüyasıydı. Ara sıra köye iner, çiftlikleri yağmalar, hayvanları kaçırırdı. Köylüler devden o kadar korkarlardı ki, onun adını bile anmaktan çekinirlerdi.

Keloğlan’ın Büyük Planı
Bir gün Keloğlan, annesine dönerek şöyle demiş:
Anneciğim, artık bu yoksulluğa bir son vermenin zamanı geldi. Duyduğuma göre, dağın ardındaki devin hazineleri varmış. Bu hazineleri ele geçirirsem, artık yoksulluk çekmeyiz.
Annesi endişeyle karşılık vermiş:
Evladım, sakın böyle tehlikeli işlere kalkışma. O devin ne kadar acımasız olduğunu biliyorsun. Seni bir lokmada yutuverir.
Ama Keloğlan kararlıymış:
Merak etme anneciğim, ben kurnazlığımla o devi alt ederim. Bana güven.
Annesi ne kadar karşı çıksa da Keloğlan’ı ikna edememiş. Sonunda pes etmiş ve oğluna sadece dikkatli olmasını tembihlemiş.
Keloğlan ertesi sabah erkenden yola çıkmış. Yanına biraz azık, bir çıkın içine de birkaç parça eşya almış. Dağa tırmanırken aklında devin hazinelerini nasıl ele geçireceğine dair türlü türlü planlar varmış.

Devin Mağarasına Doğru Yolculuk
Keloğlan, dağın yamacında ilerlerken etrafın giderek ıssızlaştığını fark etmiş. Ağaçlar daha ürkütücü görünüyor, kuş sesleri bile duyulmuyormuş. Sonunda, uzakta kocaman bir mağaranın ağzını görmüş. Mağaranın girişi öylesine büyükmüş ki, üç ev yan yana sığabilirmiş.
Mağaraya yaklaştıkça, içeriden gelen horultu seslerini duymuş. Demek dev uyuyormuş. Keloğlan, sessizce mağaraya girmiş. İçerisi karanlıkmış, ancak gözleri alışınca, devin kocaman gövdesini görmüş. Dev, yere uzanmış, derin bir uykudaymış.
Mağaranın diğer köşesinde, Keloğlan’ın gözleri parlamış. Altın, gümüş, mücevher dolu sandıklar, çuvallar varmış. Keloğlan gördüklerine inanamamış. Bu hazineler, tüm köyü zengin edecek kadarmış.

Keloğlan’ın Zekice Oyunu
Keloğlan, hazineleri nasıl götüreceğini düşünürken, dev birden kıpırdanmış. Keloğlan hemen bir kayanın arkasına saklanmış. Dev, gözlerini ovuşturarak uyanmış ve etrafı koklayarak:
İnsan kokusu alıyorum. Burada bir insan var, diye homurdanmış.
Keloğlan, sakin kalmaya çalışarak aklını çalıştırmış. Devle doğrudan savaşamayacağını biliyormuş. Tek yol, onu zekasıyla alt etmekmiş.
Kayanın arkasından çıkarak, hiç korkmuyormuş gibi deve seslenmiş:
Merhaba koca dev, ben Keloğlan. Seninle tanışmaya geldim.
Dev şaşkınlıkla Keloğlan’a bakmış:
Sen de kimsin? Nasıl benim mağarama girmeye cesaret edersin? Seni şimdi yutarım.
Keloğlan hiç telaşlanmadan cevap vermiş:
Beni yiyebilirsin, ama önce sana göstereceğim hünerleri görmelisin. Ben çok güçlü biriyim. Senin yapamayacağın şeyleri yapabilirim.
Dev kahkahalarla gülmüş:
Sen mi? Bu cılız halinle mi? Neymiş o yapabildiğin şeyler?
Keloğlan çıkınından bir peynir çıkarmış ve deve göstermiş:
Şu taşı görüyor musun? Ben bunu sıkınca suyunu çıkarabilirim. Sen yapabilir misin?
Dev, peyniri taş sanarak:
Tabii ki yaparım, ver bakayım şu taşı, demiş.
Keloğlan peyniri deve vermiş. Dev, peyniri sıkınca, suyu gerçekten de akmaya başlamış. Dev çok şaşırmış ama gururunu korumak için:
Bu kolaydı, başka hünerin var mı, diye sormuş.

Devin Yenilgisi ve Hazinelerin Ele Geçirilişi
Keloğlan bu sefer çıkınından bir avuç kuru üzüm çıkarmış.
Bu siyah taşları görüyor musun? Ben bunları yutup gözlerimden çıkarabilirim. Sen yapabilir misin?
Dev, üzümleri taş zannetmiş ve yapamayacağını bildiği için biraz endişelenmiş.
Keloğlan, üzümleri ağzına atmış ve ardından çıkınından çıkardığı siyah bir taşı gözüne yaklaştırıp göstermiş. Dev, Keloğlan’ın gerçekten de taşları yutup gözünden çıkardığını sanmış.
Son olarak Keloğlan:
Koca dev, ben o kadar güçlüyüm ki, kendimi bıçakla kesip hiç acı duymam. Bak, demiş.
Çıkınından çıkardığı bir şişe kırmızı boyayı gizlice elbisesine sürmüş ve sahte bir bıçakla kendini kesiyormuş gibi yapmış. Dev, Keloğlan’ın kanlar içinde olduğunu görünce dehşete düşmüş.
Sen gerçekten de çok güçlüsün Keloğlan. Seninle dost olmak istiyorum. Ne istersen veririm, yeter ki bana zarar verme, demiş.
Keloğlan, devin korktuğunu anlayınca, fırsatı değerlendirmiş:
Bana biraz hazine verirsen, sana zarar vermem ve dostun olurum.
Dev hemen kabul etmiş ve Keloğlan’a istediği hazineleri vermesine izin vermiş.

Köye Dönüş ve Mutlu Son
Keloğlan, yanına alabildiği kadar hazine almış ve mağaradan ayrılmış. Köye döndüğünde, tüm köylüler onu karşılamaya çıkmış. Keloğlan, devin hazinelerini köylülerle paylaşmış. Annesi için büyük bir ev yaptırmış ve artık kimse yoksulluk çekmiyormuş.
Dev ise o günden sonra köye hiç inmemiş, kendi mağarasında kendi halinde yaşamaya devam etmiş. Ara sıra Keloğlan’ı ziyaret eder, onunla sohbet edermiş.
Köylüler, Keloğlan’ın zekasını ve cesaretini takdir etmişler. Onun adına şenlikler düzenlemişler. Keloğlan’ın ünü, diyardan diyara yayılmış.
Keloğlan ve Dev Masalından Çıkarılacak Dersler
Keloğlan ve Dev masalı, bize zor durumlarda aklımızı kullanmanın önemini hatırlatır. Fiziksel güç yerine zekamızı kullanarak, en zorlu engelleri bile aşabiliriz. Ayrıca, dış görünüşün aldatıcı olabileceğini, insanları dış görünüşleriyle değil, içlerindeki cevherle değerlendirmemiz gerektiğini öğretir.
Bu masal aynı zamanda, cesaretin ve kararlılığın önemini vurgular. Keloğlan, herkesin korktuğu deve karşı cesur davranmış ve sonunda başarıya ulaşmıştır.
Keloğlan’ın hazineleri köylülerle paylaşması ise, cömertliğin ve paylaşmanın değerini gösterir. Gerçek mutluluk, sahip olduklarımızı paylaşmaktan gelir.
Böylece Keloğlan, kel başıyla köyün en saygın kişisi olmuş, herkesin sevgisini kazanmış. Ve onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.