Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde uzak diyarların birinde Keloğlan adında fakir ama zeki bir delikanlı yaşarmış. Keloğlan ismini kafasındaki kellikten almış. Bu yüzden köydeki diğer gençler ona hep alay ederlermiş. Küçük ve eski bir evde yaşlı annesiyle birlikte yaşayan Keloğlan, her sabah erkenden kalkar, annesine yardım eder ve sonra da geçimlerini sağlamak için çeşitli işlerde çalışırmış.
Keloğlan her ne kadar fakir olsa da zekâsı ve hazırcevaplığıyla tanınırmış. Köyün en zor problemlerini bile çözer, en karmaşık bilmecelere bile yanıt bulurmuş. İnsanlar her ne kadar onun dış görünüşüyle dalga geçse de, zor durumda kaldıklarında hep Keloğlan’dan yardım isterlermiş. Keloğlan hiçbir zaman kimseyi geri çevirmez, herkese elinden geldiğince yardım edermiş.

Padişahın Güzel Kızı ve İmkansız Görünen Evlilik
Bu memleketin padişahının ise dünyalar güzeli bir kızı varmış. Padişah kızını o kadar çok severmiş ki ondan ayrılmak istemezmiş. Bu yüzden kızıyla evlenmek isteyen herkese imkansız görevler verirmiş. Şimdiye kadar hiç kimse bu görevleri başaramamış ve padişahın kızıyla evlenememiş.
Padişahın kızı penceresinden dışarı bakarken bir gün Keloğlan’ı görmüş ve onun zekâsından, alçakgönüllülüğünden çok etkilenmiş. Sarayda kendisine gösterilen sahte ilgiden ve zengin ama kibirli damat adaylarından bıkmış olan prenses, Keloğlan’ın samimiyetini ve zekâsını takdir etmiş. Günler geçtikçe prensesin Keloğlan’a olan ilgisi artmış ve bir gün habercisiyle ona bir mektup göndermiş.

Keloğlan’ın Büyük Kararı
Keloğlan mektubu okuyunca şaşırmış. Padişahın kızı, Keloğlan’a kendisine talip olması için cesaret veriyormuş. İlk başta Keloğlan bunu bir şaka sanmış ama habercinin ciddiyetini görünce durumun gerçek olduğunu anlamış.
Akşam olunca Keloğlan durumu annesine anlatmış. Annesi oğlunu çok sevdiği için onun mutluluğunu her şeyden çok istermiş ama padişahın kızıyla evlenmek gibi bir hayalin gerçekleşmesinin imkansız olduğunu düşünürmüş.
Keloğlan annesine:
Ben başarmak için elimden geleni yapacağım anne, demiş. Zekâm ve cesaretim bana yol gösterecek. Eğer kısmetse, padişahın kızıyla evleneceğim.
Ertesi sabah erkenden kalkan Keloğlan en güzel kıyafetlerini giyinmiş, saçlarını taramış ve sarayın yolunu tutmuş. Padişahın huzuruna çıkmak kolay olmamış ama sonunda Keloğlan padişahın karşısına çıkmayı başarmış.

Padişahın İmkansız Görevleri
Padişah, karşısında duran kel delikanlıyı görünce önce gülmüş sonra da sinirlenmiş. Kızımla evlenmek istiyorsan önce sana vereceğim üç görevi başarıyla tamamlamalısın, demiş. Bu görevler o kadar zormuş ki şimdiye kadar hiç kimse başaramamış.
Keloğlan korkusuzca padişaha bakmış ve her ne görev olursa olsun başaracağına söz vermiş. Padişah ilk görevi açıklamış: Sarayın arkasındaki ormanda yaşayan ve herkesi korkutan dev, padişahın en değerli hazinesi olan altın elmayı çalmış. Keloğlan’ın görevi bu elmayı devden geri almak ve saraya getirmekmiş.

Keloğlan ve Altın Elma Görevi
Keloğlan hiç vakit kaybetmeden ormana doğru yola çıkmış. Ormanın derinliklerinde devin yaşadığı mağarayı bulmuş. Dev o sırada uyuyormuş ve horlaması ormanı inletiyormuş. Keloğlan sessizce mağaraya girmiş ve etrafına bakınmış. Altın elma devin başucundaki küçük bir sandıktaymış.
Keloğlan yavaşça sandığa yaklaşmış ama tam elmayı alacakken dev uyanmış. Keloğlan hemen akıllıca bir plan yapmış ve deve: Seni uyandırdığım için özür dilerim ama ben padişahın elçisiyim. Padişah sana daha büyük ve daha değerli bir elma hediye etmek istiyor ve bunun karşılığında bu küçük elmayı geri istiyor, demiş.
Dev başta inanmamış ama Keloğlan o kadar inandırıcı konuşmuş ki sonunda dev ikna olmuş ve elmayı Keloğlan’a vermiş. Keloğlan hızla sarayın yolunu tutmuş ve altın elmayı padişaha teslim etmiş.
İkinci Görev: Konuşan Bülbül
Padişah Keloğlan’ın ilk görevi başarmasına şaşırmış ama pes etmemiş. İkinci görev daha da zormuş: Uzak diyarlarda yaşayan ve sadece gerçek aşkın şarkısını söyleyen konuşan bülbülü bulup getirmekmiş.
Keloğlan uzun bir yolculuğa çıkmış. Dağları, nehirleri aşmış ve nihayet bülbülün yaşadığı altın kafesi bulmuş. Bülbül çok güzel şarkılar söylüyormuş ama kafesten çıkmak istemiyormuş. Keloğlan bülbüle padişahın kızının onun şarkılarını çok merak ettiğini ve onu dinlemek istediğini söylemiş.
Bülbül gerçek aşkın sesini duyunca tüyleri diken diken olmuş ve Keloğlan’ın kalbinin temiz olduğunu anlamış. Bülbül: Senin kalbin temiz ve aşkın gerçek, bu yüzden seninle geleceğim, demiş. Keloğlan bülbülü alıp saraya dönmüş.
Üçüncü ve Son Görev: Dünya Güzeli
Padişah ikinci görevin de başarıyla tamamlanmasına çok şaşırmış. Son görev ise en zoruymuş: Keloğlan dünya güzeli olarak bilinen pınarın suyundan bir testi dolusu getirmeliymiş. Bu pınarın suyu içenleri güzelleştirirmiş ama pınarı yedi başlı bir ejderha koruyormuş.
Keloğlan yine yollara düşmüş. Günler, haftalar boyunca yürümüş ve nihayet dünya güzeli pınarına varmış. Pınarın başında beklenen ejderha gerçekten de korkunçmuş. Keloğlan doğrudan savaşmak yerine zekâsını kullanmaya karar vermiş.
Ejderhaya yaklaşmış ve ona: Ey ejderha, ben uzak diyarlardan geliyorum. Padişahın kızı hastalanmış ve bu pınarın suyundan içmezse iyileşemeyecek. Eğer bana biraz su verirsen, padişah sana krallığının en değerli hazinelerinden birini hediye edecek, demiş.
Ejderha başta inanmamış ama Keloğlan o kadar ikna edici konuşmuş ki ejderha sonunda razı olmuş ve Keloğlan’ın bir testi su almasına izin vermiş. Keloğlan hemen testiyi doldurmuş ve saraya doğru yola çıkmış.
Düğün Hazırlıkları ve Mutlu Son
Keloğlan saraya döndüğünde padişah üçüncü görevin de başarıyla tamamlanmasına inanamadı. Keloğlan zekâsı, cesareti ve dürüstlüğüyle herkesi etkilemiş ve sonunda padişahın kızıyla evlenmeye hak kazanmış.
Padişah kızının Keloğlan ile evlenmesine izin vermiş ve büyük bir düğün hazırlığı başlamış. Yedi gün yedi gece süren düğünde herkes eğlenmiş, yemiş içmiş. Keloğlan dünya güzeli pınarının suyundan içmiş ve başındaki kellik iyileşmiş, yakışıklı bir delikanlı olmuş.
Keloğlan ve padişahın kızı mutlu bir şekilde yaşamaya başlamışlar. Keloğlan’ın zekâsı ve kurnazlığı sayesinde ülke huzur ve refah içinde yönetilmiş. Keloğlan fakir halkı hiç unutmamış ve onlara her zaman yardım etmiş.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine. Gökten üç elma düşmüş; biri bu masalı anlatanın, biri dinleyenin, biri de Keloğlan ile padişahın kızının başına.