Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, uzak bir köyde Keloğlan adında cesur bir delikanlı yaşarmış. Keloğlan’ın saçları dökülmüş olsa da zekası ve iyi kalpliliği herkesi kendine hayran bırakırmış. Köyün en fakir evinde yaşayan Keloğlan, yaşlı annesiyle birlikte mütevazı bir hayat sürüyormuş.

Ormanın Sessizliği
Köyün hemen yanındaki büyük orman, eskiden kuş sesleri, hayvan cıvıltıları ve rüzgarın yapraklarda çıkardığı hışırtılarla doluymuş. Ama son zamanlarda orman sessizleşmiş, sanki içindeki tüm canlılar bir anda yok olmuş gibi. Köylüler ormana girmekten korkar olmuş, ormandan toplanan meyveler, mantarlar ve şifalı otlar artık toplanamaz hale gelmiş.
Köy büyükleri bir gece toplanmış ve bu duruma bir çözüm aramışlar. Yaşlı bilge Adam Bey:
Ormana ne olduğunu anlamamız lazım, ama kimse gitmeye cesaret edemiyor, demiş.
Tam o sırada Keloğlan ayağa kalkmış:
Ben giderim. Ormanı neyin sessizleştirdiğini bulur, getiririm.
Herkes Keloğlan’a gülmüş. Nasıl olur da köyün en fakir çocuğu böyle zor bir görevi başarabilirmiş? Ama Keloğlan kararlıymış.

Yolculuğun Başlangıcı
Ertesi sabah şafak sökerken Keloğlan, yanına küçük bir bohça yiyecek, bir matara su ve dedesinden kalma eski bir tespih alıp yola koyulmuş. Annesi ona:
Oğlum, zor zamanlarında tespihi eline al, yüce Allah’ı an. O sana yardım eder, demiş.
Keloğlan ormana girdiğinde gerçekten de her yer sessizmiş. Ne bir kuş sesi, ne bir yaprak hışırtısı, ne de bir böcek vızıltısı. Sadece kendi ayak seslerini duyabiliyormuş.
Gün boyu yürümüş Keloğlan. Akşam olup karanlık çökünce, büyük bir ağacın dibine oturmuş. Korkuya kapılmaya başladığını hissedince, annesinin sözünü hatırlamış ve tespihi eline alıp Allah’ı anmaya başlamış. İçine bir huzur dolmuş ve uykuya dalmış.

Bilge Baykuş
Gece yarısı, tuhaf bir sesle uyanmış Keloğlan. Başını kaldırıp baktığında, ağacın dalında kocaman, beyaz bir baykuş görmüş. Baykuş, ormanın sessizliğinde daha da dikkat çekiciymiş.
Keloğlan şaşkınlıkla:
Sen de kimsin böyle? Nasıl olur da ormanın sessizliğinde sen konuşabilirsin? demiş.
Baykuş:
Ben bu ormanın en yaşlı sakiniyim. Bana Bilge Baykuş derler. Yüzlerce yıldır burada yaşıyorum ve şimdi ormanımız büyük bir tehlike altında, demiş.
Baykuş anlatmaya başlamış:
Ormanın derinliklerinde Kara Pınar var. Tüm ormanın suyu oradan gelir. Ama bir süredir pınarı bir dev ele geçirdi. Suyu kirletiyor ve tüm canlılar bu yüzden ormanı terk etti veya seslerini kaybetti.

Kara Pınar Yolunda
Sabah olunca Keloğlan, Bilge Baykuş’un tarif ettiği yoldan Kara Pınar’a doğru ilerlemiş. Yolda önüne çıkan engelleri zekasıyla aşmış. Keskin dikenlerden oluşan çalıları sabırla geçmiş, kaygan kayalıklardan düşmeden tırmanmış.
Öğlen vakti, bir açıklığa çıkmış. Ortada simsiyah bir pınar varmış. Suyun üzerinde koyu bir duman tabakası dönüyormuş. Pınarın kenarında kocaman bir dev oturmuş, elindeki çuvaldan siyah bir toz serpiyormuş suya.
Keloğlan korkmuş ama geri dönmemiş. Devin yanına yaklaşmış ve:
Neden ormanın suyunu kirletiyorsun? Tüm canlılar bundan zarar görüyor, demiş.
Dev öfkeyle başını kaldırıp:
Bu orman artık benim. Tüm hazinelerini ben alacağım. Sessiz bir ormanda beni kimse bulamaz, diye gürlemiş.

Akıl ve İman Gücü
Keloğlan düşünmüş taşınmış. Devle güç yarışına giremezdi, onu ancak zekasıyla alt edebilirdi. Tespihi tekrar eline almış ve Allah’tan yardım dilemiş. O an aklına bir fikir gelmiş.
Devin yanına sokulmuş ve:
Bu kadar güçlü bir dev olduğuna inanmıyorum. Gerçekten güçlüysen, şu karşı dağı yerinden oynatabilir misin? demiş.
Dev gururla:
Tabii ki oynatırım, demiş ve dağa doğru yürümeye başlamış.
Fırsattan istifade eden Keloğlan, devin bıraktığı siyah tozlu çuvalı alıp pınarın içine atmış. Sonra cebinden çıkardığı küçük bir şişeden temiz su damlatmış pınara. Su, yavaş yavaş berraklaşmaya başlamış.
Dev geri döndüğünde, pınarın temizlendiğini, çuvalının da yok olduğunu görmüş. Öfkeyle Keloğlan’a saldırmak istemiş ama artık çok geçmiş. Pınardan yükselen berrak su buharı, devin etrafını sarmış ve onu küçültmeye başlamış.

Ormanın Uyanışı
Dev giderek küçülmüş, küçülmüş ve sonunda bir karınca boyutuna gelmiş. Keloğlan ona:
Gördün mü, kötülük yapanların sonu böyle olur. Şimdi git ve bir daha asla dönme, demiş.
Karınca boyutundaki dev, korkuyla ormanın derinliklerine kaçmış. O gider gitmez, pınarın suyu tamamen berraklaşmış ve parlak bir mavi renge bürünmüş.
Keloğlan pınarın yanında oturup dinlenirken, uzaktan bir kuş sesi duymuş. Sonra bir başka ses daha, derken bir başkası… Orman yavaş yavaş canlanmaya, uyanmaya başlamış.
Bilge Baykuş tekrar Keloğlan’ın yanına gelmiş:
Teşekkür ederim cesur Keloğlan. Akıl ve iman gücüyle kötülüğü yendin. Ormanımızı kurtardın.
Eve Dönüş
Keloğlan köye döndüğünde herkes onu büyük bir sevinçle karşılamış. Orman yeniden canlanmış, köylüler tekrar ormandan faydalanmaya başlamışlar.
Köyün bilgesi Adam Bey, Keloğlan’ı yanına çağırmış:
Evladım, büyük bir iş başardın. Sana karşı haksızlık ettik. Güç, kol kuvvetiyle değil, akıl ve kalp temizliğiyle olurmuş. Bize bunu öğrettin.
O günden sonra Keloğlan’a büyük saygı göstermeye başlamışlar. Keloğlan ise hiç gururlanmamış, her zamanki gibi mütevazı kalmış. Herkese:
Allah’ın yardımı ve annemin duasıyla başardım, dermiş.
Zamanla Keloğlan’ın ünü tüm ülkeye yayılmış. Padişah bile onu saraya davet edip akıl danışır olmuş. Keloğlan her zaman doğruluktan, dürüstlükten ayrılmamış ve her işinde önce Allah’a sığınmayı unutmamış.
Masalımız da burada sona erdi. Dileriz ki sizler de Keloğlan gibi akıllı, cesur ve iyi kalpli olasınız. Kötülükleri iyilikle, cahilliği bilgiyle yenesiniz. Unutmayın ki, gerçek güç, temiz kalpte ve parlak akıldadır.