Çok uzak diyarlarda, yemyeşil tepelerin ve berrak derelerin arasında küçük bir köy vardı. Bu köyde Keloğlan adında zeki ve sevimli bir delikanlı yaşardı. Keloğlan’ın babasını küçük yaşta kaybetmiş, yaşlı annesiyle birlikte mütevazı bir kulübede hayatını sürdürüyordu. Adını kafasının kel olmasından alan Keloğlan, köydeki diğer gençler gibi güçlü kuvvetli değildi ama zekası ve hazırcevaplığı ile tanınırdı.
Köyün zenginleri ve özellikle Ağa’nın oğulları her fırsatta Keloğlan ile alay ederlerdi. Ama o aldırmaz, annesine yardım eder, odun toplar, bahçelerindeki sebzeleri büyütür ve hayatından şikayet etmezdi. Boş zamanlarında ise ormanın derinliklerinde gezintiye çıkar, doğayı izler, kuşların şarkılarını dinlerdi.
Keloğlan’ın hayalleri arasından en büyüğü dünyayı görmek, maceralar yaşamak ve bir gün köye zengin olarak dönmekti. Bu hayalini sadece annesiyle paylaşırdı. Annesi ona her zaman derdi ki, Oğlum, zenginlik altında değil, kalpte ve akıldadır. Sen zaten zenginsin.

Ormanın Derinliklerinde Beklenmedik Karşılaşma
Bir bahar sabahı, Keloğlan her zamanki gibi ormana odun toplamaya gitti. Her zamanki yerlerden daha derine ilerledi ve daha önce hiç görmediği bir patikayı takip etmeye başladı. Patika yolu sonunda, ortasında devasa bir ağacın yükseldiği küçük bir açıklığa götürdü. Ağacın dallarında parlak tüyleri güneşte ışıldayan, gökkuşağının tüm renklerini taşıyan muhteşem bir kuş vardı.
Keloğlan bu olağanüstü kuşu izlerken, kuş aniden konuşmaya başladı:
Keloğlan, seni uzun zamandır izliyorum. İyi kalpli ve zeki olduğunu biliyorum. Bugün kaderini değiştirecek bir teklifim var sana.
Keloğlan şaşkınlıkla kuşa bakakaldı. Kuş devam etti:
Ben sıradan bir kuş değilim. Büyülü bir varlığım ve sana yardım etmek istiyorum. Bana tam 6-7 gün yemek ve içecek getir, yedinci günün sonunda sana üç tüyümü vereceğim. Bu tüyler senin hayatını değiştirecek.
Keloğlan tereddüt etmeden kabul etti. Yedi gün boyunca her sabah ormana geldi, kuşa taze meyveler ve temiz su getirdi. Kuşla sohbet etti, hayallerinden, annesinden ve köydeki yaşamından bahsetti.

Sihirli Tüylerin Gücü ve İlk Macera
Yedinci günün sonunda, kuş üç parlak tüyünü Keloğlan’a verdi ve şöyle dedi:
Bu tüyler sana üç dilek hakkı verecek. Ancak dikkatli kullan, çünkü her tüy sadece bir kez işe yarar. Ne zaman başın gerçekten büyük bir belaya girse, tüylerden birini havaya üfle ve dileğini söyle.
Keloğlan teşekkür etti ve tüyleri özenle küçük deri kesesine yerleştirdi. Eve dönüş yolunda, köyün merkezinde büyük bir kalabalık gördü. Ağa’nın adamları köylülere bir haber duyuruyorlardı: Padişah’ın kızı hastalanmıştı ve onu iyileştirebilecek kişiye kızıyla evlenme ve hazinesinin yarısını verme sözü vardı.
Keloğlan haberi duyunca heyecanlandı. Belki de bu, kaderini değiştirme şansıydı. Annesine durumu anlattı ve saraya gitme kararını bildirdi. Annesi endişelense de oğlunun gözlerindeki kararlılığı görünce ona izin verdi.
Saraydaki Zorlu Sınav
Keloğlan dere tepe düz gitti ve nihayet görkemli saraya ulaştı. Saray muhafızları bu kel ve fakir görünümlü delikanlıyı içeri almak istemediler ama Keloğlan’ın ısrarı üzerine sonunda ona bir şans verdiler.
Padişah’ın kızı, kimsenin teşhis edemediği bir hastalıkla yatağa düşmüştü. Gün geçtikçe soluyordu ve hiçbir hekim ona çare bulamamıştı. Keloğlan prensesi görünce, onun sadece bedeninin değil, ruhunun da hasta olduğunu anladı. Prenses mutsuzdu ve yaşama sevincini kaybetmişti.
Keloğlan prensesle konuşmaya başladı ve ona ormanlardan, kuşlardan, doğanın güzelliklerinden bahsetti. Saraydaki herkes bu garip delikanlının prensesle ne konuştuğunu merak ediyordu. Saatler geçtikçe, prensesin yüzünde hafif bir tebessüm belirdi ve uzun zamandır ilk kez gülümsedi.
Ancak bu gelişme Padişah’ın vezirini telaşlandırdı. Vezir, kendi oğlunun prensesle evlenmesini istiyordu ve Keloğlan’ın başarılı olmasından korkuyordu. Bu yüzden gizlice Keloğlan’ı zindana attırdı.

Zindandan Kaçış ve Sihirli Kuşun Yardımı
Keloğlan karanlık ve nemli zindanda umutsuzluğa kapılmak üzereyken, deri kesesindeki sihirli tüyleri hatırladı. İlk tüyü çıkardı, havaya üfledi ve şöyle diledi:
Buradan kurtulmak ve prensesi tamamen iyileştirmek istiyorum.
Tüy havada parladı ve aniden zindan duvarları eridi. Keloğlan özgürdü. Hızla prensesin odasına koştu ve ona elini uzattı. Prenses Keloğlan’ın elini tuttuğu anda, hastalığı tamamen geçti ve yatağından kalktı.
Padişah bu mucizeyi görünce çok sevindi ama kötü vezir hala Keloğlan’ı ortadan kaldırmak için planlar yapıyordu. Vezir, Padişah’a, Keloğlan’ın gerçek bir kahraman olup olmadığını anlamak için onu bir sınava tabi tutmasını önerdi.

Vezirin Tuzağı ve İkinci Tüyün Gücü
Padişah, vezirin kışkırtmasıyla Keloğlan’a çok zor bir görev verdi: Dağların ardındaki ejderhadan ateş kristalini getirmeliydi. Bu, neredeyse imkansız bir görevdi çünkü ejderha çok vahşiydi ve kristali kimseye vermezdi.
Keloğlan yola çıktı ve günlerce dağlarda yürüdü. Sonunda ejderhanın mağarasına ulaştı. Ejderha, insan kokusunu alır almaz kükredi ve ateş püskürmeye başladı. Keloğlan ikinci tüyü çıkardı, havaya üfledi ve şöyle diledi:
Ejderha ile konuşabilmek ve onunla dost olmak istiyorum.
Tüy bir anda parıldadı ve Keloğlan aniden ejderhanın dilini anlamaya başladı. Ejderha ile konuşup onun aslında yalnız ve korkmuş olduğunu öğrendi. İnsanlar yıllarca onun hazinesini çalmaya çalışmışlardı. Keloğlan ejderhaya zarar vermeyeceğine söz verdi ve ejderhanın güvenini kazandı. Ejderha, minnettarlığını göstermek için Keloğlan’a ateş kristalini hediye etti.

Son Sınav ve Gerçeğin Ortaya Çıkması
Keloğlan saraya döndüğünde, kristali Padişah’a sundu. Padişah etkilenmişti ama kötü vezir hala pes etmiyordu. Son bir plan yaptı ve Padişah’a Keloğlan’ı son bir sınava tabi tutmasını önerdi: Keloğlan, vezirin sakladığı sihirli yüzüğü bulmalıydı.
Vezir yüzüğü öyle iyi saklamıştı ki, kimse bulamazdı. Keloğlan tüm sarayı aradı ama yüzüğü bulamadı. Zaman tükeniyordu ve başarısız olursa prensesle evlenme hakkını kaybedecekti.
Son çare olarak, üçüncü ve son tüyü çıkardı, havaya üfledi ve şöyle diledi:
Vezirin bütün planını ortaya dökmek ve gerçeği herkese göstermek istiyorum.
Tüy havada dönerek parladı ve aniden sarayın büyük salonunda sihirli kuş belirdi. Kuş, tüm saray halkının önünde insan formuna dönüştü ve kendisinin aslında yıllar önce vezir tarafından kuşa dönüştürülen eski bir büyücü olduğunu açıkladı.
Büyücü, vezirin yıllardır Padişah’ı kandırdığını, hazineden altın çaldığını ve prensesi hasta etmek için ona büyü yaptığını anlattı. Yüzüğü de vezirin kendi parmağında sakladığını gösterdi.

Mutlu Son ve Yeni Başlangıçlar
Padişah öfkelendi ve veziri hemen tutuklattı. Keloğlan’a olan minnettarlığını göstermek için prensesle evlenmesi teklifini yineledi. Ancak Keloğlan ve prenses, bu süreçte birbirlerini yakından tanımışlar ve gerçekten sevmişlerdi.
Düğün görkemli bir törenle gerçekleşti. Keloğlan ilk iş olarak annesini saraya getirtti ve ona konforlu bir hayat sundu. Eski büyücüye de özgürlüğünü kazandırdığı için sarayda önemli bir görev verdi.
Keloğlan, zaman geçtikçe bilgin ve halkına karşı adil bir hükümdar oldu. Halkı onu çok sevdi çünkü o her zaman fakir ve ihtiyaç sahiplerini unutmadı, onlara yardım etti. Prensesle birlikte uzun ve mutlu bir hayat sürdüler. Ve ara sıra, sarayın bahçesinde gökkuşağı renkli bir kuşun şarkı söylediği görülürdü.
Bu masal bize gösteriyor ki, gerçek zenginlik altın ve mücevher değil, iyi bir kalp ve keskin bir zekadır. Zorluklarla mücadele ederken cesur olmak ve doğru zamanda doğru kararlar vermek, hayatta başarıya ulaşmanın anahtarıdır. Ayrıca, dış görünüşün değil, içimizdeki güzelliğin ve erdemlerin önemli olduğunu hatırlatır.