Bir Zamanlar Mutlu Bir Ev
Çok uzak diyarlarda, ormanların ve çiçekli bahçelerin arasında görkemli bir malikâne yükselirdi. Bu malikânede sevgi dolu bir baba, nazik bir anne ve onların güzel kızları Ella yaşardı. Ella, altın sarısı saçları, derin mavi gözleri ve kalbindeki iyilikle tanınırdı. Küçük yaşta annesinden müzik, edebiyat ve zarafet dersleri alan Ella, hayatın güzelliklerini her an hissederdi.
Sabahları kuş sesleriyle uyanır, bahçedeki çiçeklere su verir, evlerinin yakınındaki ormana yürüyüşe çıkardı. Hayvanlarla konuşabildiğini hayal eder, özellikle küçük fareler ve kuşlarla dostluk kurardı. Onun en büyük hazinesi ise annesinin ona hediye ettiği kristal bir ayakkabı tokasıydı. Bu toka, özel günlerde saçlarını süslerdi.
Ancak mutluluk bazen gelip geçicidir. Bir kış günü, Ella on yaşındayken annesi ağır bir hastalığa yakalandı. Doktorlar ne kadar uğraşsa da onu kurtaramadılar. Annesinin son günlerinde Ella onun yanından hiç ayrılmadı. Annesi son nefesini vermeden önce kızına:
- Ella, sevgili kızım, her zaman nazik ve cesur ol. Hayat bazen zorlaşabilir, ama kalbindeki iyilik hiç eksilmesin. Ben her zaman seninle olacağım, dedi.
Annesinin ölümüyle Ella ve babası derin bir kedere büründüler. Büyük malikâne artık eskisi kadar sıcak ve neşeli değildi. Baba ve kız birbirlerine tutunarak bu zor günleri atlatmaya çalıştılar.

Üvey Ailenin Gelişi
Aradan üç yıl geçtikten sonra, Ella’nın babası Lady Tremaine adında bir kadınla tanıştı. Lady Tremaine, Drizella ve Anastasia adında iki kızı olan bir duldu. Kısa bir süre sonra evlendiler ve üvey anne ile üvey kız kardeşler malikâneye taşındı.
Başlangıçta her şey yolunda görünüyordu. Lady Tremaine nazik davranıyor, kızları ise Ella’ya arkadaşça yaklaşıyordu. Ancak bu durum Ella’nın babasının uzak bir ülkeye iş seyahatine çıkmasıyla değişti. Baba gider gitmez, üvey annenin gerçek yüzü ortaya çıktı.
Lady Tremaine, Ella’yı kendi kızlarından aşağı görüyor, ona ev işlerini yaptırıyor, adeta bir hizmetçi gibi davranıyordu. Ella’nın güzel odası elinden alındı, onun yerine çatı katındaki soğuk ve karanlık bir oda verildi. Güzel elbiseleri kaldırıldı, eskimiş ve yamalı kıyafetler giymeye zorlandı.
Drizella ve Anastasia ise Ella’ya sürekli eziyet ediyor, onunla alay ediyor, eşyalarını karıştırıyor ve kırıyorlardı. Bir gün Anastasia, Ella’nın en değerli hazinesi olan kristal ayakkabı tokasını buldu ve kırdı. Ella o gece saatlerce ağladı, çünkü annesinden kalan son hatıra da artık yoktu.
Ev işlerinden sonra Ella genellikle şöminenin yanına oturur, küllerin arasında ısınmaya çalışırdı. Üvey kız kardeşleri onunla dalga geçiyor, ona Külkedisi adını takıyorlardı. Zamanla herkes onu bu isimle çağırmaya başladı, gerçek adını neredeyse unuttu.

Babanın Dönüşü ve Kayıp
Aylar sonra Ella’nın babası seyahatten döndüğünde kızının durumunu görünce şok oldu. Lady Tremaine çeşitli bahaneler uydurarak Ella’nın kendi isteğiyle çatı katına taşındığını, ev işleriyle ilgilenmeyi sevdiğini söyledi. Babası durumu düzeltmeye çalıştı, ancak Lady Tremaine’in etkisi altındaydı.
Kısa bir süre sonra babası tekrar bir iş seyahatine çıkması gerekti. Bu kez Ella’ya söz verdi:
- Döndüğümde her şey değişecek canım kızım. Sana Paris’ten güzel bir elbise getireceğim.
Ancak kader acımasızdı. Ella’nın babası seyahat sırasında hastalandı ve ne yazık ki geri dönemedi. Bu haber geldiğinde Ella on altı yaşındaydı. Artık dünyada yapayalnızdı, üvey annesi ve üvey kız kardeşlerinin insafına kalmıştı.
Lady Tremaine, kocasının ölümünden sonra tüm maskeyi attı. Hizmetçileri kovdu, malikânenin tüm işlerini Ella’ya yükledi. Artık Ella sabahtan akşama kadar çalışıyor, yemek pişiriyor, temizlik yapıyor, bahçeyle ilgileniyor, çamaşırları yıkıyordu. Geceleri yorgunluktan bitkin düşüp uykuya dalıyordu.

Davet ve Umut
Yıllar geçti, Ella on dokuz yaşına geldi. Bir gün krallıktan bir haberci geldi. Kral, oğlu Prens için büyük bir balo düzenliyordu ve krallıktaki tüm genç kızlar davetliydi. Prens bu baloda kendisine bir eş seçecekti.
Üvey kız kardeşler bu haberi duyunca heyecanla çığlık attılar. Prensle evlenmek, sarayda yaşamak her ikisinin de hayaliydi. Lady Tremaine hemen hazırlıklara başladı, kızları için en güzel kumaşlardan elbiseler diktirildi, mücevherler alındı, saç ve makyaj ustaları tutuldu.
Ella da baloya gitmek istiyordu, ancak dans etmek veya prensle tanışmak için değil. Sarayı görmek, müzik dinlemek, güzel elbiseler içindeki insanları izlemek istiyordu. Cesaretini toplayıp üvey annesine sordu:
- Ben de baloya gelebilir miyim?
Lady Tremaine alaycı bir gülüşle:
- Sen mi? Baloya mı? Orada ne işin var senin Külkedisi? Hiç elbisen bile yok. Ayrıca burada yapılacak çok iş var. Tabii ki gidemezsin, dedi.
Ella üzüldü ama pes etmedi. Annesinin ona verdiği nasihatı hatırladı: Nazik ve cesur olmak. Tavan arasındaki eski bir sandıktan annesinin elbiselerinden birini çıkardı. Eski moda ve biraz solmuş olsa da hala güzeldi. Günler boyunca her gece geç saatlere kadar çalışarak elbiseyi onardı, temizledi, küçük değişiklikler yaptı.
Balo gecesi geldiğinde üvey kız kardeşleri ve üvey annesi hazırlanıp gittikten sonra Ella da hazırlandı. Annesinin elbisesini giydi, saçlarını topladı, kırık kristal tokanın kalan parçalarından birini saçına taktı. Aynaya baktığında kendini zor tanıdı. Yıllardır ilk kez güzel hissediyordu.
Tam evden çıkmak üzereyken üvey annesi ve kız kardeşleri geri döndü. Üvey anne arabada bir belge unutmuştu. Ella’yı güzel elbisesi içinde görünce öfkelendi. Kız kardeşler de hemen Ella’ya saldırdılar, elbisesini parçaladılar, saçını dağıttılar. Lady Tremaine son darbeyi vurdu:
- Sen asla bizim gibi olamazsın. Sen sadece küllerle kaplı zavallı bir hizmetçisin, bir Külkedisi.
Sonra evden çıkıp baloya gittiler, Ella’yı yıkılmış bir halde bıraktılar.

Sihirli Yardım
Ella bahçeye koştu ve bir ağacın altına oturup hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. O kadar üzgündü ki, başka bir şey göremiyordu. Aniden, gökyüzünde parlak bir ışık belirdi ve bahçeye indi. Işık söndüğünde, karşısında yaşlı ama nazik yüzlü bir kadın duruyordu.
- Neden ağlıyorsun sevgili kızım? diye sordu kadın.
Ella şaşkınlıkla:
- Siz kimsiniz? diye sordu.
Kadın gülümsedi:
- Ben senin peri annenin. Uzun zamandır seni izliyorum ve artık yardıma ihtiyacın olduğunu görüyorum.
Ella yaşadıklarını peri annesine anlattı. Peri annesi onu dinledikten sonra:
- Bu gece baloya gideceksin Ella. Ama önce bana bir kabak, altı fare ve iki kertenkele getir, dedi.
Ella şaşırsa da denileni yaptı. Peri annesi asasıyla kabağa dokundu ve kabak muhteşem bir arabaya dönüştü. Farelere dokundu, onlar beyaz atlara dönüştü. Kertenkeleler ise zarif uşaklara dönüştü.
Sıra Ella’ya gelmişti. Peri annesi asasını Ella’nın üzerinde döndürdü ve aniden Ella, daha önce görmediği kadar güzel bir elbise içinde buldu kendini. Parlak mavi renkteki elbise, yıldızlarla bezenmiş gibiydi. Ayaklarında ise kristalden yapılmış, pırıl pırıl parlayan ayakkabılar vardı.
Peri annesi Ella’ya:
- Baloya gidebilirsin, ama gece yarısından önce eve dönmelisin. Büyü gece yarısında bozulacak. Bir dakika bile gecikme, diye uyardı.

Balo ve Prens
Ella saraya vardığında balo çoktan başlamıştı. İçeri girdiğinde herkes ona bakmaya başladı. Kimse bu güzel genç kızın kim olduğunu bilmiyordu. Prens, salonun karşı tarafından Ella’yı gördü ve hemen ona doğru ilerledi. Yanına geldiğinde eğilip selam verdi ve dans etmek için elini uzattı.
Ella ve Prens tüm gece dans ettiler. Prens onun gözlerindeki derinliğe, konuşmalarındaki zarafete hayran kaldı. Ella ise Prensin kibarlığından, alçakgönüllülüğünden etkilendi. Saatler su gibi akıp gitti, o kadar ki Ella zamanın nasıl geçtiğini fark etmedi.
Birden sarayın büyük saati çalmaya başladı. Ella korku içinde saate baktı – gece yarısına bir dakika vardı! Hemen Prense veda etmeden koşmaya başladı. Prens arkasından koştu, ama Ella çok hızlıydı. Sarayın merdivenlerinden inerken bir ayakkabısı düştü, ama durup alamadı.
Tam gece yarısı olduğunda Ella arabasına bindi ve saraydan uzaklaştı. Büyü bozuldu, araba tekrar kabak oldu, atlar fareye, uşaklar kertenkeleye dönüştü. Ella eski elbisesi içinde kaldı, ama ayağında hala kristal ayakkabının teki vardı.

Arayış ve Buluşma
Ertesi gün krallıkta bir duyuru yapıldı. Prens, balodaki gizemli kızı arıyordu. Ondan kalan tek şey merdivenlerde düşürdüğü kristal ayakkabıydı. Prens, bu ayakkabının kime uyduğunu bulmak için tüm krallığı dolaşacaktı.
Günler sonra, Prensin temsilcileri Ella’nın evine geldi. Lady Tremaine, kızlarını en güzel şekilde hazırladı. Önce Drizella denedi ayakkabıyı, ama ayağı çok büyüktü. Sonra Anastasia denedi, ama o da olmadı. Lady Tremaine ayakkabıyı zorla kızlarının ayağına geçirmeye çalıştı, ama nafile.
Prens, evde başka bir genç kız olup olmadığını sordu. Lady Tremaine:
- Hayır, sadece bir hizmetçimiz var, o kadar, dedi.
Ama tam o sırada Ella merdivenlerde göründü. Prens ona bakar bakmaz tanıdı. Gözlerindeki o derinliği asla unutamazdı. Ella’ya ayakkabıyı denemesini istedi. Lady Tremaine araya girmeye çalıştı, ama Prens kararlıydı.
Ella oturdu ve ayakkabıyı denedi. Ayakkabı ayağına mükemmel bir şekilde uydu. Sonra cebinden diğer teki çıkardı ve onu da giydi. Lady Tremaine ve kızları şok içinde kaldılar.

Mutlu Son ve Hayatın Dersleri
Prens hemen Ella’ya evlenme teklif etti. Ella teklifi kabul etti, ama bir şartı vardı: Üvey annesi ve üvey kız kardeşlerini affettiğini söyledi ve onlara sarayda bir yer verilmesini istedi. Prensin şaşkın bakışları altında:
- İntikam almak yerine affetmeyi seçiyorum. Onların bana öğrettiği en değerli ders bu oldu, dedi.
Düğün tüm krallıkta büyük bir coşkuyla kutlandı. Ella, artık Kraliçe olarak, krallığındaki tüm çocuklara eğitim hakkı tanıdı, yetimhaneler açtı, fakirlere yardım etti. Annesinin ona öğrettiği nazik ve cesur olma prensibini hiç unutmadı.
Lady Tremaine ve kızları, Ella’nın bu asil davranışı karşısında kendi davranışlarından utanç duydular. Zamanla onlar da değişti, daha iyi insanlar oldular.