Kutsal Zeytin Ağacının Sırrı Masalı

İzmir’in küçük bir köyünde, asırlık bir zeytin ağacının gölgesinde yaşayan yaşlı Hamit Dede, köyün en bilge insanıydı. Köylüler onu sadece bilgeliği için değil, anlattığı harika hikayeler için de severdi. Özellikle çocuklar, onun etrafında toplanıp kutsal ağaçlar, sihirli kuşlar ve tanrıların yeryüzüne indiği zamanlar hakkındaki hikayelerini dinlemeye bayılırdı.
Bir sonbahar akşamı, köyün çocukları yine Hamit Dede’nin evinin önündeki taş avluda toplanmıştı. Yaşlı adam, elindeki çay bardağından bir yudum aldı ve gözlerini kapatarak anlatmaya başladı:
“Çok eski zamanlarda, ilk insanların yaratıldığı günlerde, dünya henüz gençken, kutsal kitaplarda bahsedilmeyen bir hikaye vardır. Bu hikayeyi bana dedem anlatmıştı, ona da dedesi… Belki bin yıldır kulaktan kulağa fısıldanan bir sır bu.”
Çocuklar heyecanla birbirlerine bakıp sessizleşti. Hamit Dede’nin sesi derinleşti ve öyküsüne başladı…

Bilgelik Yolcusu
İnsanoğlunun henüz yaratıldığı o ilk günlerde, Adem adında genç bir çoban vardı. Henüz dünya üzerinde az insan yaşıyordu ve Adem’in tek işi, dağlarda koyunlarını otlatmaktı. Ancak Adem sıradan bir çoban değildi; onun kalbi merak ve bilgelikle doluydu.
Her gece yıldızlara bakıp gökyüzünün sırlarını anlamaya çalışır, gündüzleri ise doğanın gizli dilini çözmeye uğraşırdı. Köyün yaşlıları ona “Bilgelik peşinde koşma, sürünle ilgilen” derdi, ama Adem dinlemezdi.
Bir gün, koyunlarını otlatırken daha önce hiç görmediği bir vadiye ulaştı. Vadinin ortasında tek başına duran muhteşem bir zeytin ağacı vardı. Ağaç öyle heybetliydi ki, Adem onun yanına yaklaştığında, kendini bir mabedin içinde gibi hissetti.
Ağacın altına oturduğunda, gözleri mahmurlaştı ve derin bir uykuya daldı. Rüyasında nurlu bir varlık ona şöyle seslendi: “Adem, bilgelik peşindesin, ama onu yanlış yerlerde arıyorsun. Gerçek bilgelik, yüreğindedir. Üç gün boyunca bu ağacın altında oruç tut ve düşün. Üç günün ardından sana üç soru soracağım.”
Adem uyandığında, gördüğü rüyanın etkisiyle hemen oruç tutmaya başladı. Üç gün sadece su içti ve zeytin ağacının altında derin düşüncelere daldı. Karnı acısa da, ruhu huzurla doluydu.

Üç Kutsal Soru
Üçüncü günün sonunda, güneş batarken Adem yine o nurlu varlığı gördü. Varlık ona yaklaştı ve ilk soruyu sordu:
“İnsanın bu dünyadaki amacı nedir?”
Adem düşündü. Başta zenginlik, güç gibi şeyler geldi aklına, ama üç gün boyunca yaptığı derin düşünceler sayesinde gerçek cevabı buldu: “İnsanın amacı, kendini tanımak ve yaratıcısının ona verdiği iyilik tohumlarını yeşertmektir.”
Nurlu varlık memnuniyetle gülümsedi ve ikinci soruyu sordu:
“Gerçek bilgelik nedir?”
Adem cevap verdi: “Gerçek bilgelik, bildiklerimin sınırlı olduğunu bilmek ve her canlıdan öğreneceğim şeyler olduğunu kabul etmektir.”
Nurlu varlık başını onaylayarak salladı ve son soruyu sordu:
“En büyük günah nedir?”
Adem derin bir nefes aldı ve cevapladı: “En büyük günah, merhameti unutmaktır. Çünkü merhamet olmadan, tüm ibadetler boş bir kabuktan ibarettir.”
Nurlu varlık, Adem’in cevaplarından memnun kalmıştı. Elini uzattı ve Adem’in alnına dokundu. O anda Adem’in gözleri önünde tüm evrenin sırları açıldı. Her şeyi, her canlının dilini anlamaya başladı.

Bilgeliğin Bedeli
Nurlu varlık son olarak Adem’e şunu söyledi: “Sana bilgelik verdim, ama her bilgeliğin bir bedeli vardır. Artık köyüne döndüğünde, kimse senin söylediklerini anlamayacak. Bazıları sana deli diyecek, bazıları senden korkacak. Sen yine de anlatmaya devam et. Çünkü sözcüklerin toprağa düşen tohumlar gibidir, bugün anlaşılmasa da, yarın filizlenecektir.”
Adem köyüne döndüğünde, nurlu varlığın dediği gibi oldu. Kimse onun bilgeliğini anlamadı. Onu köyden kovdular. Adem, yanına sadece bir zeytin fidanı alarak dağlara çekildi. Orada mağarada yaşamaya başladı ve zeytin fidanını dikti.
Yıllar geçti. Adem’in saçları ağardı, yüzü kırışıklarla doldu, ama içindeki bilgelik hiç eksilmedi. Yavaş yavaş, önce çocuklar, sonra kadınlar, en sonunda da yaşlılar onun yanına gelmeye başladı. Sorular sordular, cevaplar aldılar.
Adem öldüğünde, diktiği zeytin ağacı artık kocaman olmuştu. Köylüler onu o ağacın altına gömdüler. Ve derler ki, o ağaçtan toplanan zeytinlerden yapılan yağı kandillerde yakanlar, rüyalarında nurlu varlığı görür ve üç soru sorma hakkı kazanırlarmış.
Hamit Dede hikayesini bitirdiğinde, çocuklar büyülenmiş gibi sessiz kalmıştı. Sonra en küçükleri sordu:
“Dede, bu hikaye gerçek mi?”
Yaşlı adam gülümsedi: “Bilgelik arayan için her hikaye gerçektir, evlat. Asıl mesele, hikayelerin içindeki gerçeği bulabilmektir.”
O gece çocuklar evlerine dönerken gökyüzüne baktılar. Yıldızlar her zamankinden daha parlak görünüyordu. Ve belki de içlerinden bazıları, kalplerinin derinliklerinde, kendi bilgelik yolculuklarına çıkma kararı aldı.
Köyde hala o zeytin ağacının torunları yaşıyor ve insanlar hala geceleri rüyalarında sorular soruyor. Bazıları cevap buluyor, bazıları bulamıyor. Ama bilgelik arayanlar için yol her zaman açık, tıpkı Adem’in zamanında olduğu gibi.