Minik Bulut’un Maceraları

Masmavi gökyüzünde beyaz pamukçuklar gibi dolaşan bulutların arasında, diğerlerinden biraz daha küçük, sevimli bir bulut vardı. Adı Minik Bulut’tu. Diğer bulutlar gökyüzünün uzak köşelerine yolculuk ederken, Minik Bulut hep aynı yerde, köyün üzerinde kalıyordu. Merak doluydu yüreği, aşağıdaki dünyayı izlemekten büyük keyif alırdı.
Şafağın ilk ışıkları gökyüzünü pembeye boyarken, horozlar öterken, çiftçiler tarlaya giderken Minik Bulut da hafifçe kıpırdanır, ince tül gibi kenarlarını gernerek yeni güne hazırlanırdı. Çocuklar okula giderken onları takip eder, parkta oyun oynarken üzerlerinde durur, gölgesiyle serinletirdi. Özellikle bebekleri çok severdi. Pencerelerin kenarından minik bebeklerin uyumasını, gülmesini, ağlamasını izlerdi.
Köyün en sevimli bebeği Ela’ydı. Yanaklarında gamzeler olan, altın sarısı bukleli saçları parlayan, kahverengi badem gözlü bir bebek. Minik Bulut her gün Ela’nın penceresine gelir, ona el sallar, şekiller yaparak onu güldürmeye çalışırdı. Ela henüz konuşamıyordu ama kocaman gülümsemesi, minik elleriyle pencereyi tıpışlaması, Minik Bulut’un en sevdiği şeydi.
Bir gün Minik Bulut, diğer büyük bulutların yanına gitti. “Ben de sizinle uzak diyarlara yolculuk etmek istiyorum,” dedi titreyerek. Büyük bulutlar güldü. “Sen daha çok küçüksün, rüzgârlar seni savurur, dağlar seni parçalar, daha çok burada kalmalısın,” dediler. Minik Bulut üzülerek köyüne döndü, ama içinde macera isteği yeşermeye başlamıştı.

Beklenmeyen Yolculuk
Sonbaharın ilk günleriydi. Yapraklar sararmaya başlamış, hava serinlemişti. Minik Bulut her zamanki gibi Ela’nın penceresine geldiğinde, bir şeylerin değiştiğini fark etti. Ev boştu. Eşyalar toplanmış, perdeler kaldırılmıştı. Minik Bulut endişeyle bekledi tüm gün. Akşam olduğunda bir araba geldi, içinden Ela’nın ailesi indi. Bagajlarını boşalttılar ama Ela ortada yoktu.
Minik Bulut, Ela’yı kaybettiğini düşünerek ağlamaya başladı. Gözyaşları yağmur oldu, köye yağdı. Tam o sırada güçlü bir sonbahar rüzgârı çıktı, Minik Bulut’u savurmaya başladı. Önce korktu, karşı koymaya çalıştı, ama sonra hatırladı – belki de bu rüzgâr onu Ela’ya götürecekti!
Rüzgâra kendini bıraktı, yüksek dağların, geniş vadilerin, masmavi denizlerin üzerinden uçtu. Hiç görmediği yerler, hiç tanımadığı insanlar gördü. Her yeni manzara onu şaşırtıyor, her yeni ses onu heyecanlandırıyordu. Ama gözleri hep Ela’yı aradı.
Uzun süren serüvenin ardından, kalabalık metropolün sahil şeridinde, dalgaların ninni söylediği mavi kepenkli bir evin bacasının üzerinde süzülürken, camdan yansıyan bal rengi lüleler dikkatini çekti. Pencereden bakan Ela’ydı bu! Minik Bulut sevinçle havada takla attı, gözyaşları bu sefer mutluluktan yağmaya başladı.

Şehirdeki Yeni Arkadaşlar
Minik Bulut, Ela’yı bulmanın sevinci içinde, bu yeni şehri keşfetmeye karar verdi. Burada gökyüzü köydeki kadar berrak değildi. Yüksek binalar, fabrika dumanları, egzoz gazları havayı biraz grileştirmişti. Diğer bulutlar da onun gibi küçük ve yalnızdı.
“Merhaba, ben Minik Bulut,” dedi yanındaki gri küçük buluta. “Ben de Puffy,” dedi diğeri. “Burada yenisin galiba?” Minik Bulut başından geçenleri anlattı. Ela’yı nasıl bulduğunu, köyünü nasıl özlediğini…
“Burada yaşamak zor,” dedi Puffy. “İnsanlar bulutları pek sevmiyor. Piknik yapmak, dışarıda oynamak istediklerinde bize kızıyorlar. Ama seninle arkadaş olabiliriz.”
Minik Bulut’un artık yeni arkadaşları vardı. Puffy ve diğer küçük bulutlarla birlikte şehrin üzerinde dolaşıyor, deniz kenarındaki parkları, lunaparkları, oyun alanlarını keşfediyorlardı. Bazen birleşip daha büyük bir bulut oluyor, yağmur yağdırıp sonra hemen dağılarak çocukları şaşırtıyorlardı.
Ama Minik Bulut’un en sevdiği şey, hâlâ her sabah Ela’nın penceresine gelip onunla oynamaktı. Ela şimdi biraz daha büyümüştü ve pencereden el sallıyor, “Bultçuk!” diye sesleniyordu ona. Bu, Ela’nın öğrendiği ilk kelimelerden biriydi.

Bahardaki Sürpriz
Kış gelip geçmiş, karlar erimişti. Bahar havası tüm şehri sarmış, ağaçlar çiçeklenmiş, kuşlar dönmüştü. Minik Bulut ve arkadaşları gökyüzünde dans ederek baharı kutluyorlardı.
Bir sabah Minik Bulut, Ela’nın evine gittiğinde, bahçede bir hazırlık olduğunu fark etti. Masa kurulmuş, balonlar asılmış, renkli süsler her yeri kaplamıştı. Ela’nın doğum günüydü! Bir yaşına basıyordu minik kız.
Minik Bulut, Ela’nın özel gününü taçlandırmak için benzersiz bir anı yaratmak istedi. Ama bir bulut ne hediye verebilirdi ki? Düşündü taşındı, sonunda parlak bir fikir buldu. Arkadaşlarını çağırdı, hep birlikte büyük bir bulut oluşturdular. Sonra kendilerine farklı şekiller vermeye başladılar – bir tavşan, bir fil, bir kelebek… Ela bahçede otururken başını kaldırıp gökyüzüne baktığında, canlı bir kukla gösterisi izler gibiydi.
Ela kahkahalarla güldü, elleriyle alkışladı. Annesi babası şaşkınlıkla gökyüzüne baktılar. Bu kadarı tesadüf olamazdı! Bulutlar sanki canlıymış gibi, sanki onlar için özel bir gösteri yapıyormuş gibi şekiller oluşturuyordu.
Son olarak, Minik Bulut ve arkadaşları kocaman bir kalp şekli oluşturdular. Tam o sırada güneş öyle bir açıdan parladı ki, bulutların kenarları altın rengine büründü. Bahçedeki herkes büyülenmiş gibi gökyüzüne bakıyordu. Ela minik elleriyle gökyüzüne uzandı, sanki bulutlara dokunmak ister gibiydi.
Akşam olup misafirler gittiğinde, Ela yorgun ama mutlu bir şekilde yatağına yattı. Penceresinden Minik Bulut’a baktı. “Teşekkürler Bultçuk,” dedi uykulu sesiyle. Minik Bulut, Ela’nın pencere kenarına yağmur damlacıkları bıraktı – onun gözyaşları değil, mutluluk damlacıklarıydı bunlar.
O günden sonra Minik Bulut, artık köyüne dönmek istemediğini anladı. Elbette orayı, ilk evini özlüyordu. Ama şimdi yeni bir evi, yeni arkadaşları vardı. En önemlisi, onu her gün penceresinde bekleyen, büyüdükçe daha çok kelime öğrenen, artık “Seni seviyorum Minik Bulut!” diyebilen bir Ela’sı vardı.
Minik Bulut anladı ki, bazen beklenmedik bir rüzgâr hayatımızı değiştirebilir. Bizi bilmediğimiz yerlere sürükleyebilir. Başta korkutucu gelse de, bu yeni yerler yeni arkadaşlıklar, yeni güzellikler sunabilir. Asıl değerli olan, ruhumuzun fısıldadığı patikalarda ilerlemek, bağlandıklarımızın yanında olmak için korkularımızı aşmayı göze almaktır.
Ve Ela büyüdükçe, Minik Bulut ona hep bu hikayeleri anlattı – rüzgârın onu nasıl taşıdığını, nasıl cesur olduğunu, dostluğun gökyüzünden yeryüzüne uzanan görünmez bağlarını… Ela büyüyüp kendi çocuklarına da anlattı bu hikayeleri. İşte bu nedenle, maviliğe bakıp da pamuksu siluetlerin dans ettiğini fark ettiğinizde, düşünün ki belki de o figürler, sizin için özel olarak çizilen, yüreği sıcacık küçük bir bulutun eseridir.