Eski zamanların birinde, yemyeşil bir ormanın kıyısındaki küçük bir kulübede yaşayan Mehmet adında bir oduncu vardı. Mehmet, ormandan kestiği odunları köy pazarında satarak geçimini sağlardı. Her sabah gün doğmadan kalkar, baltasını ve testeresini alıp ormanın derinliklerine doğru yol alırdı.
Mehmet, dürüst ve çalışkan bir adamdı. Asla ihtiyacından fazla ağaç kesmez, doğaya saygı gösterirdi. Kestiği her ağacın yerine yeni bir fidan dikerdi. Ormanı sadece bir geçim kaynağı olarak görmez, aynı zamanda yaşayan, nefes alan bir varlık olarak değer verirdi.
Bir gün, soğuk bir kış sabahında, Mehmet yine ormana gitmişti. Kar hafifçe yağıyor, ormanın üzerine beyaz bir örtü seriyordu. Baltasını savurmaya başlamadan önce, her zamanki gibi ormandan izin istedi. Bu onun küçük bir ritüeliydi. Sonra yaşlı bir meşe ağacını kesmeye başladı.

Beklenmedik Karşılaşma
Mehmet baltasını ağaca indirdiği sırada, kulağına hafif bir inilti geldi. Başta bunun bir rüzgar sesi olduğunu düşünse de, ses giderek belirginleşti. Merakla sesin geldiği yöne doğru ilerledi ve bir ağaç kovuğunun içinde parlak, mavi ışıklarla çevrili küçük bir varlık gördü.
Bu, Zümrüt adında bir orman perisiydi. Kanatları incecik, saçları yosun yeşiliydi. Zümrüt, bir ayağından yaralanmış, uçamaz hale gelmişti. Yerdeki kar kızıla boyanmıştı.
Mehmet şaşkınlıkla karışık bir merakla periye yaklaştı. Hayatında hiç böyle bir varlık görmemişti. Ancak içindeki merhamet duygusu, şaşkınlığını bastırdı. Hemen ceketini çıkarıp periyi sardı ve onu korumak için kucağına aldı.
Zümrüt başta korksa da, Mehmet’in gözlerindeki iyiliği görerek sakinleşti. Oduncu, periyi evine götürmeyi teklif etti. Zümrüt başını sallayarak kabul etti.

İyileşme Günleri
Mehmet periyi kulübesine getirdi. Ocağı yaktı, sıcak çorba hazırladı. Zümrüt’ün yarasını temizleyip, orman otlarından yaptığı merhemleri sürdü. Günler geçtikçe peri iyileşmeye başladı.
Bu süre zarfında, Mehmet ve Zümrüt arasında derin bir dostluk kuruldu. Peri, oduncuya ormanın dilini öğretti. Hangi otların şifalı olduğunu, hangi mantarların zehirli olduğunu anlattı. Ağaçların yaşını nasıl tahmin edeceğini, hayvanların izlerini nasıl okuyacağını gösterdi.
Mehmet ise periye insanların dünyasını anlattı. Köyden, pazardan, insanların sevinçlerinden ve üzüntülerinden bahsetti. Akşamları ocak başında oturup, birbirlerine hikâyeler anlatırlardı.
Bir ay sonra, Zümrüt tamamen iyileşmişti. Kanatları eskisi kadar güçlü ve gözleri de eskisi gibi parlaktı. Mehmet’e teşekkür ederek, ormanın derinliklerine dönmek istediğini söyledi. Oduncu üzülse de, onu anladığını belirtti.

Ormanın Hediyesi
Ayrılık günü geldiğinde, Zümrüt Mehmet’e bir hediye verdi. Bu, küçük bir ağaç tohumuydu. Ama sıradan bir tohum değildi. Peri, bu tohumun özel olduğunu söyledi. Diktiği zaman, ona şans ve bereket getireceğini anlattı.
Mehmet tohumu aldı ve kulübesinin önündeki boş alana dikti. Her gün sevgiyle suladı, konuştu onunla. İnanılmaz bir hızla büyüyen tohum, kısa sürede göz alabildiğine uzanan, altın yapraklı muhteşem bir ağaca dönüştü.
Bu ağaç öylesine güzeldi ki, dört bir yandan insanlar onu görmeye gelirdi. Altındaki gölgede oturanlar huzur bulur, dertlerinden arınırdı. Ağacın meyvelerini yiyenler sağlık kazanır, yapraklarını çay olarak içenler şifa bulurdu.
Mehmet artık odun kesmiyordu. Bu muhteşem ağaç sayesinde, insanlara şifa dağıtıyor, onlardan aldığı hediyelerle geçimini sağlıyordu. Ormanı koruma görevini hiç bırakmadı, köy çocuklarına doğayı sevmeyi öğretti.

Ormanın Koruyucuları
Yıllar sonra, Mehmet yaşlandığında, ormanda yürüyüşe çıktığı bir akşamüstü, Zümrüt ile yeniden karşılaştı. Peri hiç değişmemişti. Hâlâ aynı canlı yeşil saçlara, aynı ışıldayan gözlere sahipti.
Zümrüt Mehmet’e, ormana gösterdiği saygı ve sevgi için teşekkür etti. Oduncunun kalbi iyilikle doluydu ve bu iyilik tüm ormana yayılmıştı. Ağaçlar daha canlı, hayvanlar daha mutlu, orman daha sağlıklıydı.
Peri, Mehmet’e bir teklifte bulundu. Ömrünün geri kalanını orman perileriyle birlikte, ormanın koruyucusu olarak geçirmesini istedi. Oduncu memnuniyetle kabul etti.
O günden sonra, köylüler Mehmet’i bir daha görmediler. Ama ormanda yürüyenler, bazen uzaktan yaşlı bir adamın, yanında parlak ışıklı küçük varlıklarla ağaçların arasında dolaştığını gördüklerini söylerdi.
Oduncu ve Orman Perisi Masalının Mirası
Bu masal dilden dile dolaştı, nesilden nesile aktarıldı. İnsanlar Mehmet ve Zümrüt’ün hikâyesini anlatarak, doğaya saygı göstermenin, ona değer vermenin önemini vurguladılar.
Bugün bile, o yemyeşil ormanın olduğu bölgede yaşayanlar, ağaç keserken önce izin isterler. Kestikleri her ağacın yerine yenisini dikerler. Çünkü bilirler ki, doğaya verdikleri her şey, bir gün katlanarak onlara geri dönecektir.
Ve bazen, sessiz bir orman gezintisinde, dikkatle dinlerseniz, ağaçların arasından gelen hafif gülüşme seslerini duyabilirsiniz. Belki de bu, hâlâ ormanı koruyan Mehmet ve orman perilerinin neşeli sohbetleridir.
Bu masal bize öğretir ki, doğaya gösterdiğimiz saygı ve sevgi, en büyük zenginliktir. Çünkü ormanlar sadece ağaçlardan ibaret değildir; onlar, içinde binlerce hikâye, binlerce hayat barındıran sihirli dünyalardır.