Bir zamanlar, yemyeşil ormanların ve derin nehirlerin çevrelediği güzel bir köyde yaşayan Hasan adında bir çocuk vardı. Hasan neşeli, merhametli ve yardımsever bir çocuktu ama sabırsızlığı da bir o kadar meşhurdu. Ne zaman bir şey istese hemen olmasını ister, beklemeye hiç dayanamazdı.
Bir gün köyün bilge adamı olan Dede Veli, köy meydanında çocuklara hikayeler anlatıyordu. Hasan da merakla kalabalığa katıldı. Dede Veli, Ramazan ayının yaklaştığını ve bu ayın sabır, şükür ve paylaşmanın en güzel örneği olduğunu anlatmaya başladı.
“Oruç tutmak insanın sabrını artırır,” dedi Dede Veli. “Aç ve susuz kalan kişi, fakirlerin halini anlar ve onlara daha çok yardım etmek ister. Oruç, sadece aç kalmak değildir; kalbimizi, gözümüzü ve dilimizi kötü şeylerden korumaktır.”
Hasan bunu duyunca meraklandı. “Ama dede,” dedi heyecanla, “sabahtan akşama kadar aç kalmak zor değil mi? Hem aç kalmak insana ne öğretebilir ki?”
Dede Veli gülümsedi ve Hasan’a hafifçe dokundu. “Eğer gerçekten anlamak istiyorsan,” dedi, “yarın oruç tutmayı dene. Belki de Ramazan’ın sırrını çözebilirsin.”
Hasan o akşam eve döndüğünde annesine oruç tutmak istediğini söyledi. Annesi başını okşayarak, “Sabırlı olabilir misin bakalım?” diye sordu. Hasan kendinden emin şekilde başını salladı.
Sabır ve Sınav
Ertesi sabah Hasan sahurda uyanıp karnını doyurdu. Başlangıçta kendini güçlü hissediyordu, fakat öğlene doğru karnı guruldamaya, ağzı kuruyup dili damağına yapışmaya başladı. Canı fena halde su içmek istiyordu. Bahçede oyun oynarken elini uzatıp kuyudan su içmeyi bile düşündü ama Dede Veli’nin sözleri aklına gelince hemen geri çekildi.
“Bu kadar zor olacağını bilseydim hiç oruç tutmazdım,” diye söylendi.
Tam o sırada köy meydanında ağlayan küçük bir kız çocuğu gördü. Hasan yanına koştu. Kızın adı Ayşe’ydi ve babasının pazarda çalıştığını, evde yiyecek hiçbir şeyleri olmadığını anlattı. Küçük kız açlıktan karnını tutuyordu.
Hasan’ın kalbi sıkıştı. “Benim de karnım aç,” diye düşündü, “ama ben iftarda yemek yiyeceğim. Ayşe ise aç kalmaya devam edecek.”
Koşarak eve gitti ve annesine durumu anlattı. Annesi hemen bir sepetin içine yiyecekler koydu ve Hasan sepeti Ayşe’ye götürdü. Kızın yüzündeki mutluluk Hasan’ın açlığını unutturmuştu.
Ramazan’ın Hediyesi
O gece iftar vakti geldiğinde Hasan sofraya oturduğunda kendini daha güçlü ve mutlu hissetti. Lokmasını ağzına götürmeden önce Dede Veli’nin sözlerini hatırladı: “Oruç sadece aç kalmak değildir. Kalbimizi de iyilikle doyurmalıyız.”
Ertesi gün Dede Veli’ye olanları anlatınca bilge adam gülümseyip Hasan’ın omzuna dokundu. “İşte Ramazan’ın sırrı tam da budur,” dedi. “Oruç seni sadece aç bırakmaz, aynı zamanda kalbini iyilikle doldurur ve seni daha güçlü yapar. Sabretmeyi, paylaşmayı ve şükretmeyi öğrenirsen, Ramazan’ın gerçek hediyesini almış olursun.”
Hasan o günden sonra sabır ve paylaşmanın önemini unutmamaya karar verdi. Ramazan ayı boyunca köydeki fakir ailelere yardım etti, yaşlıların pazar alışverişlerini yaptı ve kardeşlerine daha sabırlı davranmaya başladı.
Yıllar geçti, Hasan büyüdü ve köyde herkesin “Altın Kalpli Hasan” diye tanıdığı biri oldu. Her Ramazan geldiğinde Hasan çocuklara Ramazan’ın sırrını anlatır ve “Oruç, sadece aç kalmak değil; kalbini iyilikle doyurmaktır,” derdi.
Ve işte böylece Hasan, Ramazan ayının gerçek hediyesini keşfetti: Sabır, şükür ve iyilik…