Çok uzak diyarlarda, dağların ardında, ormanların içinde bir krallık vardı. Bu krallığın hükümdarı olan Kral Arden ve eşi Kraliçe Elara, mutlu bir çift olsalar da yıllardır çocuk özlemi çekiyorlardı. Kraliçe Elara, her kış mevsiminde sarayın bahçesindeki kar manzarasını izlerken içini çekerdi.
Bir kış günü, Kraliçe Elara pencere kenarında nakış işlerken, parmağına iğne batırdı. Üç damla kan, pencerenin kenarındaki kar beyazı mermere düştü. Kraliçe, karın beyazlığı, kanın kırmızılığı ve mermer çerçevenin siyahlığı arasındaki kontrastı görünce içinden şöyle geçirdi: Keşke karlar kadar beyaz tenli, kan kadar kırmızı dudaklı ve gece kadar siyah saçlı bir kızım olsa…
Bu dilekten kısa bir süre sonra, Kraliçe Elara hamile kaldı ve dokuz ay sonra bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Bebeğin teni kar kadar beyaz, dudakları kan kadar kırmızı, saçları ise gece kadar siyahtı. Kraliçe ona Pamuk Prenses adını verdi. Ne yazık ki, Kraliçe Elara doğumdan kısa bir süre sonra hayatını kaybetti.
Üvey Annenin Kıskançlığı
Kral Arden, kızını büyütmek için yeniden evlendi. Yeni Kraliçe Morgana son derece güzel olmasına rağmen, kalbi kibir ve kıskançlıkla doluydu. Morgana’nın en değerli hazinesi, ona her sorduğunda dünyanın en güzel kadınının kim olduğunu söyleyen sihirli bir aynasıydı.
Her gün Kraliçe Morgana aynaya sorar, ayna da ona şöyle cevap verirdi: Bu diyarda, bu ülkede, en güzel kadın sensin Kraliçem.
Yıllar geçti ve Pamuk Prenses büyüdü. On altı yaşına geldiğinde olağanüstü bir güzelliğe sahip olmuştu. Bir gün, Kraliçe Morgana her zamanki gibi aynasına sorduğunda, beklenmedik bir cevap aldı:
Güzelsin Kraliçem, bu bir gerçek, fakat Pamuk Prenses senden daha güzel.
Bu cevap Kraliçe’yi çılgına çevirdi. Pamuk Prenses’i kıskanmaya başladı ve ondan kurtulmanın yollarını aramaya koyuldu.

Avcının Merhameti
Kraliçe Morgana, sarayın avcısı Haldor’u çağırdı ve ona Pamuk Prenses’i ormana götürüp öldürmesini emretti. Kanıt olarak da onun kalbini getirmesini istedi.
Haldor, Prenses’i ormana götürdü ama onun masumiyeti ve iyiliği karşısında ona kıyamadı. Prensesim, Kraliçe sizi kıskanıyor ve ölmenizi istiyor. Fakat ben bunu yapamam. Lütfen ormanda kaçın ve bir daha saraya dönmeyin.
Pamuk Prenses ağlayarak ormana doğru koştu. Haldor ise ormanın derinliklerinde bulduğu bir geyiğin kalbini alarak Kraliçe’ye götürdü.
Ormanın Derinliklerinde: Yedi Cüceler ile Karşılaşma
Pamuk Prenses saatlerce ormanda kaybolmuş halde dolaştı. Bitkin düştüğü sırada, ağaçların arasında küçük, sevimli bir kulübe gördü. İçeri girdiğinde yedi küçük yatak, yedi küçük sandalye ve yedi küçük tabak ile karşılaştı. Açlıktan ve yorgunluktan bitap düşen Prenses, yedi küçük tabaktan biraz yemek yedi ve yataklardan birine uzanıp uykuya daldı.
Akşam olduğunda, kulübenin sahipleri olan yedi cüce madenden döndü. İsimleri Bilge, Utangaç, Mutlu, Huysuz, Uykucu, Hapşırık ve Güçlü idi. Evlerinde bir yabancı olduğunu fark ettiklerinde şaşkınlıkla birbirlerine baktılar.
Pamuk Prenses uyandığında kendini yedi çift meraklı gözün bakışları altında buldu. Başına gelenleri cücelere anlattı. Cüceler, Prenses’in hikayesine çok üzüldüler ve ona kalacak yer teklif ettiler: Bizimle kalabilirsin, ama ev işlerine yardım etmen gerekir.
Pamuk Prenses bu teklifi sevinçle kabul etti. Artık yeni bir aile bulmuştu. Her gün cüceler madene çalışmaya giderken, o da ev işleriyle ilgileniyordu.

Kraliçe’nin Kötü Planları
Bir süre sonra, sihirli ayna Kraliçe’ye Pamuk Prenses’in hala hayatta olduğunu söyledi. Kraliçe Morgana büyük bir öfkeye kapıldı ve Pamuk Prenses’ten kurtulmanın yeni yollarını aramaya başladı.
İlk olarak, kendini yaşlı bir satıcı kadın kılığına soktu ve cücelerin kulübesine gitti. Pamuk Prenses’e güzel bir kemer satarak onu o kadar sıkı bağladı ki, Prenses nefessiz kalıp yere yığıldı. Akşam cüceler eve döndüklerinde, Prenses’i baygın halde buldular ve kemeri hemen çözerek onu kurtardılar.
Kraliçe Morgana, sihirli aynasından Pamuk Prenses’in hâlâ hayatta olduğunu öğrenince bu kez zehirli bir tarak hazırladı. Yine yaşlı bir kadın kılığında Prenses’in saçlarını tararken, zehirli tarak tenine değince Pamuk Prenses bayıldı. Cüceler eve döndüklerinde, tarağı çıkararak onu tekrar kurtardılar.
Morgana’nın son planı ise çok daha korkunçtu. Bir zehirli elma hazırladı, bu elmanın sadece yarısı zehirliydi. Yaşlı bir köylü kadın kılığında kulübeye geldi ve Pamuk Prenses’e elmayı ikram etti. Prenses, cücelerin yabancılardan bir şey kabul etmemesi konusundaki uyarılarını hatırladı, fakat yaşlı kadının samimiyetine inanıp elmanın zehirli yarısından bir ısırık aldı.
Elmanın zehiri anında etkisini gösterdi ve Pamuk Prenses cansız bir şekilde yere düştü. Kraliçe Morgana zafer kazanmış bir şekilde saraya döndü.

Cam Tabutun İçindeki Prenses
Akşam olup cüceler eve döndüklerinde, Pamuk Prenses’i yerde yatarken buldular. Ne yaptılarsa onu uyandıramadılar. Ancak Prenses’in teni hâlâ pembe ve güzeldi, sanki sadece derin bir uykudaydı.
Cüceler, Pamuk Prenses’in güzelliğini korumak için cam bir tabut yaptılar ve onu ormanın en güzel köşesine yerleştirdiler. Her gün işten sonra tabutun başına gelerek ona çiçekler bırakıyorlardı.
Günler, aylar geçti. Bir gün, yakın bir krallığın prensi Aldric, avlanırken ormanın derinliklerinde cam tabutu fark etti. Tabutun içindeki Pamuk Prenses’in güzelliği karşısında büyülendi. Cücelerden onun hikayesini dinledikten sonra, tabutu açıp son kez veda etmek istedi.
Cüceler tabutun kapağını açtıklarında, taşınma sırasında sarsıntıdan Pamuk Prenses’in boğazındaki elma parçası yerinden çıktı ve Prenses aniden öksürerek uyandı. Gözlerini açtığında, karşısında kendisine hayranlıkla bakan Prens Aldric’i buldu.

Mutlu Son: Adaletin Zaferi
Prens Aldric, Pamuk Prenses’e âşık olmuştu. Onu kendi krallığına götürmek istedi. Pamuk Prenses, cücelere veda ederek Prens ile gitmeyi kabul etti, ancak onları sık sık ziyaret edeceğine söz verdi.
Kraliçe Morgana, sihirli aynasından Pamuk Prenses’in hayatta olduğunu ve Prens Aldric ile evleneceğini öğrendiğinde deliye döndü. Düğüne davet edildiğinde, Pamuk Prenses’in yaşadığını görmek için gitmeye karar verdi.
Düğün günü geldiğinde, Kraliçe Morgana saraya vardı. Ancak onu bekleyen şey mutluluk değil, adaletti. Kötülükleri ortaya çıkarılmış, yaptığı büyüler ve cinayet teşebbüsleri kanıtlanmıştı. Kral Arden ve Prens Aldric’in emriyle tutuklandı ve ömrünün geri kalanını sarayın zindanlarında geçirmeye mahkûm edildi.
Pamuk Prenses ve Prens Aldric muhteşem bir düğünle evlendiler. Yedi cüce de düğünün en özel misafirleriydi. Genç çift, adil ve sevgi dolu bir yönetim kurarak ülkelerine barış ve refah getirdi. Pamuk Prenses’in kalbi gibi beyaz olan adaleti, dudakları gibi kırmızı olan sevgisi ve saçları gibi siyah olan kötülüklere karşı kararlılığı, krallığın temel değerleri haline geldi.
Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar.
Masaldan Çıkarılacak Dersler
Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalı, yüzyıllardır çocukları ve yetişkinleri etkileyen derin mesajlar içerir:
- Dış güzellik geçicidir, iç güzellik kalıcıdır: Pamuk Prenses sadece dış görünüşüyle değil, iyiliği ve sevecenliğiyle de güzeldi.
- Kıskançlık ve kibir insanı körleştirir: Kraliçe Morgana’nın kıskançlığı, onun mantıklı düşünmesini engellemiş ve sonunda kendi sonunu hazırlamıştır.
- İyilik her zaman kazanır: Pamuk Prenses’in iyiliği ve saflığı, ona yardım eden dostlar kazandırmış ve sonunda mutluluğa ulaşmasını sağlamıştır.
- Gerçek sevgi engelleri aşar: Prens Aldric’in sevgisi, ölüm gibi görünen bir engeli bile aşmıştır.
- Farklılıklarımız bizi zenginleştirir: Yedi cücenin her biri farklı karakterlere sahip olsa da, birlikte uyum içinde yaşamayı başarmışlardır.
Bu zamansız masal, günümüzde de geçerliliğini koruyan evrensel değerleri ve hayat derslerini içinde barındırmaktadır. Her yaştan insana hitap eden bu hikaye, iyiliğin ve gerçek sevginin gücünü göstermektedir.