Prenses ve Bezelye Tanesi Masalı

Uzak bir krallıkta, masmavi gökyüzünün altında, zümrüt yeşili ormanlarla çevrili bir saray yükseliyordu. Bu sarayda yaşayan Prens Alden, otuz yaşına gelmişti ve artık evlenme vaktinin geldiğini düşünüyordu. Ancak Prens Alden sıradan biriyle evlenmek istemiyordu; gerçek bir prensesle evlenmek istiyordu. Gerçek bir prensesi neyin belirlediğini tam olarak bilmiyordu, ama annesinin – yaşlı Kraliçe Elara’nın – bunu anlayabileceğine inanıyordu.
Anneciğim, dedi bir gün Prens Alden, gerçek bir prensesi nasıl tanırım? Birçok genç kadınla tanıştım, ama hiçbiri bana gerçek bir prenses gibi gelmedi.
Yaşlı Kraliçe gümüş saçlarını arkaya atarak gülümsedi ve Merak etme oğlum, gerçek bir prensesi ben tanırım. Zamanı geldiğinde göreceksin, dedi.

Fırtınalı Bir Gecede Gelen Misafir
Günler geçti ve aylar birbirini kovaladı. Prens Alden krallık işleriyle meşguldü, ama içinde bir boşluk hissediyordu. Sarayın büyük penceresinden dışarı bakarken, kalbinin bir parçasının eksik olduğunu düşünüyordu.
Bir sonbahar akşamı, gökyüzü karanlık bulutlarla kaplandı. Şimşekler çakıyor, yağmur damlaları sarayın çatısına vuruyor, rüzgâr uğulduyordu. Böylesine korkunç bir gecede, sarayın büyük kapısı çalındı. Kapıdaki ağır tokmağın sesi, fırtınanın sesini bile bastırıyordu.
Sarayın yaşlı kahyası kapıyı açtığında, karşısında sırılsıklam olmuş genç bir kadın duruyordu. Üzerindeki mavi elbise yırtılmış, saçları karışmış, yüzü yağmur ve çamurla lekelenmişti.
Yalvarırım bana yardım edin, dedi genç kadın titreyen bir sesle. Ben uzak bir krallıktan geliyorum. Fırtına yüzünden yolumu kaybettim. Geceyi geçirebileceğim bir yer arıyorum.
Kahya hemen Kraliçe Elara’ya haber verdi. Kraliçe, misafirlerini karşılamak için büyük salona indi. Genç kadın kendisini Prenses Lyra olarak tanıttı ve komşu krallıktan geldiğini söyledi. Kraliçe Elara’nın gözleri parladı. Bu, oğlu için mükemmel bir fırsattı!

Kraliçenin Sınavı
Kraliçe Elara, genç kadını sıcak bir banyoya ve temiz kıyafetlere kavuşturdu. Ardından, ona sarayın en güzel misafir odasını hazırlattı. Fakat Kraliçe, bu genç kızın gerçekten prenses mi değil mi olduğunu anlamak istiyordu.
Eğer gerçek bir prensesse, o zaman hassas ve narin olmalı, diye düşündü Kraliçe. Onu sınayacağım.
Kraliçe, hizmetçilerini çağırdı ve onlara talimatlar verdi. Hizmetçiler, genç kadının yatacağı büyük yatağı hazırlamaya başladılar. Önce yatağa yirmi kat şilte koydular. Ardından Kraliçe, en alttaki şiltenin üzerine küçük, yeşil bir bezelye tanesi yerleştirdi.
Eğer gerçekten bir prensesse, bu küçük bezelye tanesini hissedecektir, dedi Kraliçe kendi kendine.
Uykusuz Gece
Prenses Lyra, uzun ve yorucu bir günün ardından yatağına çekildi. Yatak o kadar yüksekti ki, çıkmak için bir merdiven kullanmak zorunda kaldı. Yumuşacık görünen şilteler ve ipekten yastıklar, ona huzurlu bir uyku vaat ediyordu.
Ancak gece ilerledikçe, Prenses Lyra bir türlü uyuyamadı. Sağa döndü, sola döndü, yastıkları düzeltti, pozisyonunu değiştirdi, ama nafile. Bir şey onu rahatsız ediyordu. Sırtında, tam omurgasının altında, küçük ama rahatsız edici bir şey vardı. Sanki bir kaya parçası üzerinde yatıyormuş gibiydi.
Sabah olduğunda, Prenses Lyra gözlerinin altındaki mor halkalarla kahvaltı salonuna indi. Kraliçe Elara onu görünce hemen sordu:
Sevgili misafirimiz, umarım geceyi rahat geçirmişsindir?
Prenses Lyra nazikçe gülümsedi ve Majesteleri, misafirperverliğiniz için minnettarım, ancak geceyi pek rahat geçiremedim. Yatakta bir şey vardı, tüm gece beni rahatsız etti. Sanki bir kaya parçası üzerinde yatıyormuş gibiydi, dedi.
Kraliçe Elara’nın gözleri parladı. Bu, tam da beklediği cevaptı!

Gerçek Bir Prenses
İşte gerçek bir prenses! diye haykırdı Kraliçe Elara. Yirmi kat döşeğin bile altındaki bu ufacık bezelye tanesini hissedebildin! Sadece gerçek bir prenses bu kadar hassas olabilir.
Prens Alden de kahvaltı salonuna girdiğinde, annesi ona olanları anlattı. Prens, Prenses Lyra’ya hayran hayran baktı. Sadece güzel değil, aynı zamanda nazik ve zekiydi. Belki de aradığı kişiyi bulmuştu.
Ama gerçek bir prensesi belirleyen, hassasiyeti mi? diye sordu Prenses Lyra. Ben kendimi, cesaretim ve bilgeliğimle tanımlarım, sırtımdaki bir bezelye tanesiyle değil.
Kraliçe Elara şaşırdı, ama sonra gülümsedi. Haklısın, sevgili Prenses. Gerçek soyluluğu belirleyen, doğduğumuz yer ya da fiziksel özelliklerimiz değil, karakterimiz ve davranışlarımızdır.

Masalın Sonunda
Prens Alden ve Prenses Lyra birbirlerini daha yakından tanıma fırsatı buldular. Prenses Lyra’nın sadece narin değil, aynı zamanda cesur, zeki ve şefkatli olduğu ortaya çıktı. Krallıktaki yoksullara yardım etmeyi seviyor, kitaplar okuyor ve güzel şiirler yazıyordu.
Zaman içinde, Prens Alden ve Prenses Lyra birbirlerine aşık oldular. Düğünleri, ilkbaharın en güzel gününde yapıldı. Tüm krallık kutlamalara katıldı ve herkes mutluluktan dans etti.
Düğün hediyesi olarak, Kraliçe Elara onlara küçük, altın bir kutu verdi. Kutunun içinde o küçük bezelye tanesi vardı. Bezelye, artık altın bir yastığın üzerinde duruyordu.
Bu bezelye, sizin aşkınızın başlangıcını temsil ediyor, dedi Kraliçe. Ama unutmayın ki, gerçek değeri olan, bu küçük bezelye değil, sizin birbirinize olan sevginiz ve saygınızdır.
Ve böylece, Prens Alden ve Prenses Lyra, gerçek soyluluğun kalpte olduğunu bilerek, mutlu bir şekilde yaşadılar ve krallıklarını adalet ve şefkatle yönettiler.