Rüya Bahçesinin Büyülü Kapısı Hikayesi

Zeynep beş yaşında, meraklı ve hayal gücü kuvvetli bir kız çocuğuydu. Her sabah erkenden kalkar, bahçedeki çiçekleri sular, kuşların ötüşünü dinler ve gökyüzünü izlerdi. Bulutların ağladığı, fırtınalı bir sabahın sonrasında, pencereden dışarı baktığında muhteşem bir gökkuşağı gördü. Renkleri o kadar canlıydı ki, Zeynep büyülenmişti. Annesine koşarak, “Anne, bak ne kadar güzel bir gökkuşağı! Acaba gökkuşağının sonunda ne var?” diye sordu. Annesi tatlı bir sesle, “Eski masallarda gökkuşağının bittiği yerde sihirli bir dünya olduğu anlatılır,” diye fısıldadı.
Bu fikir Zeynep’in aklına yerleşmişti. O gün boyunca gökkuşağını düşündü durdu. Akşam olup da yatma vakti geldiğinde bile aklından çıkmamıştı. Rüyasında bile gökkuşağını görüyordu. Rüyasında gökkuşağının peşinden koşuyor, renkli yollardan geçiyordu. Uyanır uyanmaz pencereye koştu, ama gökkuşağı artık görünmüyordu. Zeynep hayal kırıklığına uğramıştı.
Kahvaltıda annesine, “Gökkuşağı nereye gitti?” diye sordu. Annesi, “Gökkuşağı her zaman gökyüzünde durmaz Zeynep. Yağmur ve güneş bir araya geldiğinde ortaya çıkar,” diye açıkladı. Zeynep düşünceli bir şekilde kahvaltısını bitirdi.
O gün Zeynep’in doğum günüydü ve dedesi ona sürpriz yapmak için gelmişti. Hediye olarak renkli bir dürbün getirmişti. Zeynep hediyesi için dedesine sıkıca sarıldı ve hemen bahçeye çıkıp dürbünle etrafa bakmaya başladı. Belki de gökkuşağını bu dürbünle daha iyi görebilirdi!

Bulutların Ötesindeki Macera
Üç gün sonra gökyüzü tekrar ıslak örtüsünü serdi ve kısa süre içinde güneş açtı. Zeynep hemen pencereye koştu ve işte oradaydı! Muhteşem gökkuşağı tekrar belirmişti. Hemen dürbününü alıp bahçeye çıktı. Dürbünle gökkuşağına baktığında, renkler daha da canlı görünüyordu.
Zeynep bahçe kapısını açıp sokağa çıkmak istedi, ama annesi izin vermezdi. Bu yüzden sabırla annesinin gelmesini bekledi. Annesi geldiğinde heyecanla, “Anne, gökkuşağının sonuna gidebilir miyiz?” diye sordu. Annesi gülerek, “Gökkuşağının sonu uzakta gibi görünse de, aslında ona ulaşamayız. O bir ışık olayıdır,” dedi. Ama Zeynep’in üzüldüğünü görünce, “Ama istersen gökkuşağını daha yakından görebileceğimiz tepeye çıkabiliriz,” diye ekledi.
Zeynep ve annesi tepeye doğru yürümeye başladılar. Yolda Zeynep’in arkadaşı Kerem’e rastladılar. Kerem de onlara katılmak istedi. Üçü birlikte tepeye çıktılar. Tepenin üzerinden gökkuşağı daha da büyüleyici görünüyordu. Zeynep dürbününü Kerem’e uzattı, “Bak, ne kadar güzel görünüyor,” dedi.
Kerem dürbünle bakarken, “Orada bir şey gördüm! Gökkuşağının altında bir şeyler parlıyor,” dedi heyecanla. Zeynep hemen dürbünü geri aldı ve baktı. Gerçekten de uzakta, gökkuşağının altında parlak bir şey vardı. İkisi de koşarak o yöne gitmeye çalıştılar, ama annesi onları durdurdu. “Çok uzakta, oraya yürüyerek gidemeyiz,” dedi.
Evlerine dönerken, Zeynep’in kafası sorularla doluydu. Merak içinde gökkuşağının bitiminde hakikaten bir hazine var mıydı? Ya da sadece güneş ışığının yansıması mıydı? O akşam dedesine telefonla gökkuşağı hakkında her şeyi anlattı. Dedesi, “Merak etme Zeynep, bu hafta sonu seni oraya götüreceğim,” diye söz verdi.

Gökkuşağı Bahçesinin Sırrı
Hafta sonu geldiğinde, dedesi Zeynep’i almaya geldi. Yanında bir harita vardı. “Bu harita bizi gökkuşağının altındaki hazineye götürecek,” dedi gizemli bir şekilde. Zeynep çok heyecanlandı. Kerem’i de çağırdılar ve hep birlikte arabayla yola çıktılar.
Dedesi onları şehrin dışındaki küçük bir göle götürdü. Gölün etrafı rengârenk çiçeklerle doluydu. Güneş, su yüzeyinde parlıyordu. Dedesi haritayı çıkardı ve çocuklara gösterdi. “İşte burada, bu çiçek bahçesinin ortasında bir kapı olması gerekiyor,” dedi. Zeynep ve Kerem şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Bahçede kapı yoktu!
Dedesi gülümsedi ve cebinden küçük, renkli bir anahtar çıkardı. “Bu anahtarla gökkuşağı kapısını açabiliriz,” dedi. Çocuklar daha da şaşırmıştı. Dedesi onları çiçek bahçesinin ortasına götürdü. Orada, çiçeklerin arasında, yere gömülmüş küçük bir taş vardı. Taşa oyulmuş yedi renkli bir yay deseni vardı.
Dedesi parlak anahtarı kayaya işlenmiş gizli yuvasına yerleştirdi ve çevirdi. Birden, toprak titremeye başladı ve çiçeklerin arasından ahşap bir kapı yükseldi! Kapı, gökkuşağının tüm renklerinde boyanmıştı. Zeynep ve Kerem hayretler içinde kalmıştı.
Dedesi kapıyı açtı ve içeri girdiler. İçeride muhteşem bir bahçe vardı. Her yerde farklı renklerde çiçekler, ağaçlar ve meyveler vardı. Bahçenin ortasında küçük bir havuz bulunuyordu ve havuzun üzerinde minyatür bir gökkuşağı asılıydı.
“Burası benim gizli bahçem,” dedi dedesi. “Buraya ‘Gökkuşağı Bahçesi’ diyorum. Bu bahçemde büyüyen tüm çiçekler, gökyüzündeki renk cümbüşünün bir parçasını taşıyor. Bu rengarenk bahçenin hayalini küçük bir çocukken kurmuştum ve büyüyünce gerçekleştirdim. İşte gerçek hazine bu: Hayallerin peşinden gitmek ve onları gerçekleştirmek.”
Zeynep gözlerini kocaman açmış, etrafına bakınıyordu. Her şey o kadar güzeldi ki! Dedesi onlara bahçeyi gezdirdi, farklı bitkileri tanıttı. Bazı bitkiler o kadar nadirdi ki, dünyada sadece burada yetişiyordu.
Akşam olurken, dedesi onlara küçük çantalar verdi. “Bu çantalara her renkte bir tohum koyun. Kendi gökkuşağı bahçenizi yapabilirsiniz,” dedi. Zeynep ve Kerem heyecanla tohumları topladılar.
Eve dönerken, Zeynep dedesine sarıldı. “Teşekkür ederim dede, bu en güzel hazine avıydı,” dedi. Dedesi gülümsedi, “Unutma Zeynep, en değerli hazineler altın veya gümüş değil, hayaller ve onları paylaşabileceğin sevdiklerindir.”
O günden sonra, Zeynep her gökkuşağı gördüğünde, Gökkuşağı Bahçesi’ni hatırladı. Evlerinin balkonunda, dedesinin verdiği tohumlardan kendi küçük gökkuşağı bahçesini yetiştirdi. Ve her zaman bildi ki, gerçek hazine, hayal kurabilmek ve o hayallerin peşinden gitmekti.