Can ciğer iki arkadaş: Birisi somurtkan, bir diğeri neşeli imiş. Birisi her durumda üzüntü duyar diğeri ise mutluluk yaşarmış. Birbirlerini çok iyi tanıyan bu iki arkadaş çok da iyi anlaşırlarmış. Birbirlerine zıt karakter gibi dursalar da aslında birbirlerinin eksik yanlarını her zaman ve her durumda çok iyi tamamlarlarmış.
Günlerden bir gün somurtkan bir anda ortalıktan kaybolmuş. Neşeli günlerce arkadaşını aramış. Bakılmadık yer, sormadık kimse bırakmamış. Ne yaptıysa kendisini mutlu edecek bir netice alamamış. Arkadaşının nereye gittiğini, nasıl olduğunu bilen hiç kimse yokmuş. Ailesiyle birlikte dağa, taşa, her yere bakmışlar. Fakat somurtkana ait en ufak bir ize dahi rastlayamamışlar.
Aradan günler, haftalar geçip gitmiş. Etrafına gülücükler saçan neşeli somurtkan bir hale dönüşmüş. Aynaya her baktığında kendi yüzünde arkadaşını görür olmuş. Tüm neşesini bir anda kaybetmiş. Etrafında olup bitenler onu artık ilgilendirmez bir hal almış. En komik şeylere dahi somurtur bir hale gelmiş. Tıpkı en iyi arkadaşı somurtkan gibi…
Gel zaman git zaman hiç beklenmedik bir anda somurtkan çıkagelmiş. Onu gören herkes gözlerine inanamaz olmuş. Ondan ümidini kesen herkes öyle bir şeyin nasıl mümkün olabileceğini düşünmeye başlamış. Bu haberi duyan neşeli kulaklarına inanamamış. Bunun gerçek olup olmadığını öğrenmek için hemen arkadaşının olduğu yere doğru koşar adımlarla ilerlemiş.
Neşeli, karşısında somurtkanı görünce söylenenlerin doğru olduğunu anlamış. Karşısında arkadaşını görünce yüzünde yine gülücükler saçılmaya başlamış. Eksik olan yanı bir anda tamamlanmış. Hemen arkadaşının yanına giderek ona kocaman sarılmış. Somurtkan da arkadaşı ile hasret gidererek başından geçenleri en ince ayrıntısına kadar anlatmış. O günden sonra somurtkan ve neşeli birbirine daha çok sahip çıkmış ve bu tarz istenmeyen durumların yaşanmasının önüne geçmişler.