Bir zamanlar, uzak diyarlarda, zengin ve görkemli bir krallık vardı. Bu krallıkta yaşayan Kral ve Kraliçe, uzun yıllar boyunca bir çocukları olmasını arzulamışlardı. Yıllar geçtikçe umutları azalmaya başlamıştı, ancak tam da beklentilerini yitirdikleri anda mucize gerçekleşti. Kraliçe bir kız çocuğu dünyaya getirdi.
Kral, kızlarının doğumunu tüm krallığa duyurdu ve büyük bir şölen düzenlemeye karar verdi. Görkemli şölene krallıktaki tüm soylular ve ülkenin dört bir yanından bilge periler davet edildi. Bebeğe Aurora adını veren Kral ve Kraliçe, onun geleceğini kutsamaları için on üç periyi saraylarına çağırdılar.

Perilerin Hediyeleri ve Karanlık Lanet
Şölen günü geldiğinde saray pırıl pırıl parlıyordu. Altın tabaklar, gümüş çatallar ve kristal kadehlerle donatılmış uzun masaların etrafında konuklar eğleniyordu. Periler sırayla küçük Prenses Aurora için hediyelerini sundular. Her biri ona erdem, güzellik, zeka, müzik yeteneği gibi harika özellikler bahşediyordu.
On iki peri hediyelerini verdikten sonra, salona aniden soğuk bir rüzgar doldu. Kapılar ardına kadar açıldı ve içeri krallığın en yaşlı ve en güçlü perisi Malefiz girdi. Malefiz, şölene davet edilmediği için öfkeliydi. Davetsiz misafir, muhteşem kara cüppesiyle ortaya çıktı ve kalabalığın arasından geçerek beşiğe yaklaştı.
Malefiz, küçük prensesin üzerine eğildi ve karanlık bir sesle konuştu: On altıncı yaş gününde, Aurora bir çıkrığın iğnesine dokunacak ve sonsuza kadar uykuya dalacak. Tüm saray bu sözlerle sarsıldı, Kraliçe ağlamaya başladı ve Kral muhafızlarına Malefizenin yakalanması emrini verdi. Ancak kötü peri, siyah bir dumana dönüşerek ortadan kayboldu.

Umut Işığı
Herkes bu korkunç lanet karşısında dehşete düşmüştü. Tam o sırada henüz hediyesini vermemiş olan on üçüncü peri öne çıktı. Lila adındaki bu iyi kalpli peri, laneti tamamen kaldıramazdı, ancak etkisini hafifletebilirdi. Laneti değiştirerek Prenses Auroranın sonsuza kadar değil, yalnızca yüz yıl uyuyacağını ve sadece gerçek aşkın öpücüğüyle uyanabileceğini söyledi.
Lanet gerçekleşmesin diye Kral, krallıktaki tüm çıkrıkların ve iğnelerin toplanıp yakılmasını emretti. Yıllar geçtikçe Aurora, periyi hediyelerinin etkisiyle nazik, zarif ve güzel bir genç kız olarak büyüdü. Saray halkı zamanla laneti unutmaya başladı, ancak Kral ve Kraliçe her zaman tetikte kaldılar.

Laneti Gerçekleştiren Gün
Aurora on altıncı yaş gününü kutladığı gün, sarayın farklı bölümlerini keşfetmek için dolaşıyordu. Daha önce hiç görmediği bir kulede, yaşlı bir kadının çıkrıkla iplik eğirdiğini gördü. Aurora böyle bir aleti daha önce hiç görmemişti ve merakla yaklaştı. Yaşlı kadın kılığına girmiş olan Malefiz, onu içeri davet etti.
Aurora çıkrığı ilgiyle inceledi ve nasıl çalıştığını sordu. Yaşlı kadın ona kullanmayı teklif etti. Prenses, parmağını iğneye değdirdiği anda lanet gerçekleşti. Aurora aniden yere yığıldı ve derin bir uykuya daldı. Yaşlı kadın kahkahalar atarak tekrar Malefize dönüştü ve ortadan kayboldu.
Kral ve Kraliçe kızlarını bulduklarında, acı içinde kalakaldılar. Lila perisi hemen saraya döndü ve geri kalan sihirli gücünü kullanarak tüm saray halkını da uykuya daldırdı. Böylece prenses uyandığında sevdiklerini etrafında bulabilecekti. Lila ayrıca sarayın etrafını aşılması imkansız, dikenli güllerden oluşan bir duvarla çevirdi.

Yüzyıllık Uyku ve Efsanenin Yayılışı
Yıllar geçti, mevsimler değişti. Saray ve içindekiler derin uykudaydı, zaman onlar için durmuştu. Krallık kayboldu ve yerini büyük bir orman aldı. Efsane dilden dile yayıldı: Dikenli güllerin ardında uyuyan bir prensesin olduğu ve sadece yürekli ve saf kalbe sahip bir prensin onu uyandırabileceği anlatılıyordu.
Yüz yıla yakın bir süre geçtikten sonra, uzak diyarlardan genç ve cesur bir prens, uyuyan güzel efsanesini duydu. Prens Filip merak ve cesaretle bu efsanenin peşine düştü. Uzun bir yolculuktan sonra dikenli güllerin olduğu devasa duvarı buldu.

Gerçek Aşkın Zaferi
Prens Filip kılıcını çekerek kalın dikenli çalılıkları kesmeye başladı. Güller sanki canlıymış gibi ona karşı direniyordu, ancak prensin kararlılığı önünde sonunda yol vermeye başladılar. Saatlerce mücadeleden sonra, Filip nihayet sarayın kapısına ulaştı.
Sarayın içinde ilerlerken, uyuyan insanlarla karşılaştı. Herkes olduğu gibi donup kalmıştı – hizmetçiler temizlik yaparken, aşçılar yemek hazırlarken, muhafızlar nöbet tutarken. Prens şaşkınlık içinde kulenin merdivenlerini tırmanmaya başladı.
En üst kattaki odada, altın işlemeli yatakta uyuyan prensesi gördü. Aurora yüz yıl geçmesine rağmen hâlâ genç ve güzeldi. Prens onun güzelliğine hayran kaldı ve yanına yaklaştı. Sanki içinden gelen bir sesle, eğilip nazikçe prensesin dudaklarına bir öpücük kondurdu.
Öpücüğün sihriyle, Aurora yavaşça gözlerini açtı. Karşısında gördüğü yakışıklı prensin gözlerine bakarak gülümsedi. Lanetten kurtulan sadece prenses değildi; sarayın tüm sakinleri de aynı anda uykularından uyandılar. Sarayı çevreleyen dikenli güller kayboldu ve yerlerini rengarenk çiçekler aldı.

Sonsuza Dek Mutlu
Prenses Aurora ve Prens Filip ilk görüşte birbirlerine aşık oldular. Kısa süre içinde büyük bir düğün töreni düzenlendi ve tüm krallık bu mutlu günü kutladı. Lila perisi de düğüne katılarak çifte mutluluk getiren son hediyesini sundu: Sonsuz mutluluk ve sevgi.
Prens ve prenses birlikte yeniden canlandırdıkları krallığı adaletle yönetmeye başladılar. Malefiz bir daha hiç görülmedi. Uyuyan Güzel efsanesi, gerçek aşkın her engeli aşabileceğinin ve iyiliğin her zaman kötülüğe galip geleceğinin bir sembolü olarak nesilden nesile aktarıldı.
Aurora ve Filip, uzun yıllar boyunca ülkelerini barış ve refah içinde yönettiler, çocukları ve torunları oldu. Onların aşk hikayesi, zamanın engellerini aşan gerçek sevginin en güzel örneği olarak tarihe geçti.