Sekiz yaşındaki Mira, büyükbabasının evinin çatı katındaki küçük penceresinden gökyüzünü izlemeyi çok severdi. Her sabah kalktığında ilk işi o pencereye koşmak, bulutları seyretmekti. Bulutların içinde şekiller görür, hayvanlar bulur, bazen de tuhaf binalar hayal ederdi.
Bir sabah pencereye baktığında çok garip bir şey fark etti. Bulutların arasında minik bir köprü görüyordu. İlk başta gözlerine inanamadı. Gözlerini ovuşturup tekrar baktı ama köprü hala oradaydı. Üstelik köprünün ucunda küçücük evler de vardı.
“Dedeciğim, gel bir bak!” diye seslendi Mira heyecanla.
Büyükbabası gözlüklerini takıp pencereye baktı. Başını salladı ve gülümsedi. “Ah Mira, sen gerçekten özel bir çocuksun. Herkes o köyü göremez.”
Mira şaşkınlıkla büyükbabasının yüzüne baktı. “Demek gerçekten var mı?”
“Tabii ki var sevgilim. O köyde çok özel insanlar yaşıyor. Ama oraya sadece kalbi temiz olanlar gidebilir.”

Sihirli Balon Yolculuğu
Büyükbabası çatı katındaki eski sandığın içinden renkli bir balon çıkardı. Normal balonlardan çok daha büyüktü ve üzerinde tuhaf desenler vardı.
“Bu sihirli balon seni oraya götürebilir” dedi büyükbabası, Mira’nın gözlerindeki merakı görünce. “Ama dikkatli olmalısın. Güneş batmadan önce geri dönmek zorundasın.”
Mira’nın kalbi heyecanla çarpıyordu. Büyükbabası balonun ipini eline verdi ve ona nasıl kullanacağını anlattı. “Sadece ‘yukarı bulutlara’ diyeceksin, balon seni götürecek.”
Mira tereddüt etmeden “Yukarı bulutlara!” dedi. Balon aniden büyümeye başladı ve onu yerden kaldırdı. Pencereden dışarı süzüldü ve bulutlara doğru yükseldi.
Yükselirken aşağıdaki evler küçülüyor, ağaçlar oyuncak gibi görünüyordu. Bulutların arasına girdiğinde her şey beyaz ve yumuşaktı. Sanki pamuk şekerinin içindeymiş gibi hissediyordu.
Birden karşısında o küçük köprüyü gördü. Köprü gökkuşağı renklerindeydi ve üzerinde yürümek çok eğlenceli görünüyordu. Balon onu yavaşça köprünün başına indirdi.

Bulut İnsanlarıyla Karşılaşma
Köprüyü geçtiğinde Mira, daha önce görmediği tuhaf ama sevimli yaratıklarla karşılaştı. Bulutlardan yapılmış gibi görünüyorlardı, beyaz ve yumuşaktılar. Gözleri mavi gökyüzü gibi, saçları da gümüş bulut parçacıkları gibiydi.
“Hoş geldin küçük misafir!” dedi içlerinden biri neşeli bir sesle. “Ben Nimbus, buranın köy muhtarıyım.”
Mira biraz çekinse de nazikçe selamladı. “Merhaba, ben Mira. Burası çok güzel!”
Nimbus ona köyü gezdirdi. Evlerin hepsi bulutlardan yapılmıştı ve içeri girince çok sıcak ve rahattı. Köyde küçük bir okul, bir market ve bir de park vardı. Parkta bulut çocukları oynuyordu.
“Biz burada çok mutluyuz” dedi Nimbus. “Yağmur yapmak, kar yağdırmak bizim işimiz. Aşağıdaki dünyaya su götürürüz.”
Mira bulut çocuklarıyla oyun oynadı. Saklambaç oynarken bulutların içine gizlenebiliyorlardı. Çok eğlenceliydi. Bir de bulut pastası tattı, çok hafif ve tatlıydı.
Ancak güneş batmaya başlamıştı. Nimbus onu uyardı: “Artık gitme zamanın geldi Mira. Ama istediğin zaman tekrar gelebilirsin.”

Büyülü Anıların Gücü
Mira üzülerek vedalaştı ve balonuyla geri döndü. Büyükbabası onu pencerede bekliyordu.
“Nasıldı yolculuğun?” diye sordu merakla.
Mira yaşadıklarını heyecanla anlattı. Büyükbabası gülümseyerek dinledi.
“Bu sır aramızda kalacak değil mi dedeciğim?”
“Tabii ki sevgilim. Bu özel bir hediye, sadece senin.”
O geceden sonra Mira her sabah pencereye koştu. Bazen bulut köyünü görebiliyor, bazen göremiyordu. Ama biliyordu ki orası hep oradaydı, onu bekliyordu.
Yıllar geçti, Mira büyüdü ama o pencereyi hiç unutmadı. Kendi çocukları olduğunda onlara da bu hikayeyi anlattı. Ve şaşırtıcı bir şekilde, onlar da bazen o köyü görebildiler.
Çünkü bazı sırlar nesilden nesile aktarılır, kalbi temiz olanlar için saklanır. Bulutların üstündeki köy hala orada, hayal gücü olan çocukları bekliyor.
Mira artık büyük bir kadın olmuştu ama hala o pencereye bakıyor, torunlarına masallar anlatıyordu. Çünkü biliyordu ki gerçek sihir, inanmaktan geçiyordu.