Bir zamanlar küçük bir kasabada Bilal adında yedi yaşında bir çocuk yaşardı. Bilal meraklı, zeki ve yardımsever bir çocuktu. Ancak son zamanlarda ona bir şeyler olmuştu. Artık eskisi gibi gülmüyor, oyun oynamıyor ve arkadaşlarıyla vakit geçirmiyordu. Bilal’in içindeki ışık sönmüştü.

Kaybolan İyilik
Bilal’in annesi ve babası oğullarının bu durumunu fark ettiler ve çok endişelendiler. Bir akşam yemekte Bilal’in babası sordu:
Evladım, son zamanlarda neden bu kadar düşüncelisin? Neyin var anlat bize.
Bilal başını önüne eğdi ve cevap verdi:
Baba, ben artık iyilik yapmanın bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Geçen gün Ahmet Amca’ya su taşımak için yardım ettim, teşekkür bile etmedi. Ayşe Teyze’nin bahçesini suladım, bana eski bir elma verdi sadece. İyilik yapınca kimse fark etmiyor bile.
Babası gülümsedi ve oğlunun saçlarını okşadı:
Evladım, gerçek iyiliğin anlamını öğrenmen için sana bir hikaye anlatmak istiyorum.

Bilge Dede ile Karşılaşma
Babasının anlattığına göre, kasabanın hemen dışında, ormanda yaşayan bir Bilge Dede vardı. Bu dede yüzlerce kitap okumuş, birçok ülke gezmiş ve hayatını Allah’ın öğretilerini anlamaya adamıştı.
Ertesi sabah Bilal, babasıyla birlikte Bilge Dede’yi ziyarete gitti. Ormanın içinde, çiçeklerle çevrili, küçük bir kulübede yaşıyordu Bilge Dede. Uzun beyaz sakalı, parlak gözleri ve sıcacık bir gülümsemesi vardı.
Bilge Dede, Bilal’i görünce:
Hoş geldin küçük dostum. İçindeki iyilik ışığının söndüğünü hissediyorum. Sana yardım etmek isterim, dedi.
Bilal şaşırdı:
Nasıl anladınız bunu?
Bilge Dede gülümsedi:
Allah her insana bir ışık verir evladım. Bazıları bu ışığı parlatır, bazıları ise söndürür. Senin ışığın parlak ama üzerini bir bulut kaplamış. Gel, seninle bir yolculuğa çıkalım.

Üç Sınav Yolculuğu
Bilge Dede, Bilal’e üç görev verdi. Bu görevleri tamamladıktan sonra gerçek iyiliğin ne olduğunu anlayacaktı.
Sabahleyin Bilal, ilk görevine başladı. Kasabanın en yaşlı ve en huysuz kişisi olan Hüseyin Dede’nin evine gidecek ve onun bahçesini temizleyecekti. Hüseyin Dede kimseyi sevmez, herkese bağırırdı.
Bilal korkarak da olsa Hüseyin Dede’nin kapısını çaldı. Beklediği gibi, yaşlı adam ona bağırdı, ama Bilal vazgeçmedi. Tüm gün çalıştı, bahçeyi temizledi, otları yoldu, çiçekleri suladı. Hüseyin Dede ona tek bir teşekkür bile etmeden içeri girdi.
Bilal üzgün bir şekilde Bilge Dede’ye döndü:
Birinci görevi tamamladım ama hiçbir şey değişmedi.
Bilge Dede sadece gülümsedi:
İkinci görevine geç.

Görünmeyen İyilik
İkinci görev, kasabanın fakir mahallesindeki çeşmenin temizlenmesiydi. Çeşme çok kirliydi ve su içilemez haldeydi. Bilal bütün gün çalıştı, taşları temizledi, yosunları kazıdı, çeşmenin etrafını düzenledi. Kimse onu görmedi, kimse ona yardım etmedi.
İşi bittiğinde yorgun düşmüştü. Tam giderken, bir kız çocuğunun çeşmeden su içtiğini gördü. Kız mutlulukla annesine seslendi:
Anne bak, su ne kadar temiz! Allah razı olsun bunu temizleyenden.
Bilal’in içinde küçük bir sıcaklık hissetti ama yine de tam olarak anlamamıştı iyiliğin anlamını. Bilge Dede’ye döndüğünde:
Bu sefer biraz daha iyi hissettim ama hâlâ emin değilim, dedi.
Bilge Dede:
Son görevine geç bakalım, dedi.

İyiliğin Gerçek Anlamı
Son görev en zoruydu. Bilal, kasabanın girişindeki kuru ağaca her gün su taşıyacak ve onu hayata döndürecekti. Ağaç o kadar kuruydu ki, herkes onun öldüğünü düşünüyordu.
Bilal her sabah erkenden kalktı ve uzak dereden ağaca su taşıdı. Günler, haftalar geçti. Hiçbir değişim olmadı. Diğer çocuklar onunla dalga geçiyorlardı:
Bak, ölü ağaca su veriyor! Ne kadar komik!
Bir ay sonra, tam vazgeçmek üzereyken, Bilal ağaçta küçük bir yeşil yaprak gördü. Gözlerine inanamadı. Sonraki günlerde yapraklar çoğaldı ve ağaç canlanmaya başladı.
Tüm kasaba halkı şaşkınlıkla bu mucizeyi izledi. Kimse Bilal’in yaptığını bilmiyordu ama o içinde büyük bir mutluluk hissetti.
Işığın Yeniden Doğuşu
Bilal, tüm görevleri tamamladıktan sonra Bilge Dede’nin yanına döndü:
Anladım, dedi. İyilik başkaları için görmesek bile yaptığımız şeydir. Karşılık beklemeden yapmaktır. Allah görür ve bilir yaptıklarımızı, bu yeterlidir.
Bilge Dede gülümsedi:
Doğru evladım. İyilik, karşılık beklemeden yapılan şeydir. Hüseyin Dede sana teşekkür etmedi ama o gece rahat uyudu. Çeşmeden içen çocuklar seni tanımıyor ama temiz su içtiler. Ağaç şimdi tüm kasabaya gölge veriyor. İyilik tohumu ektiğinde, büyüyüp büyümeyeceğini bilemezsin ama bu tohumları ekmekten vazgeçme.
Bilal o günden sonra değişti. İçindeki iyilik ışığı daha parlak yanmaya başladı. Artık teşekkür beklemeden, karşılık düşünmeden iyilik yapıyordu. Çünkü gerçek iyiliğin Allah rızası için yapıldığını ve en büyük ödülün içindeki huzur olduğunu anlamıştı.
Ve böylece, küçük Bilal büyüdü ve kasabanın en sevilen, en saygı duyulan insanı oldu. Onun hikâyesi dilden dile dolaştı ve pek çok çocuğa ilham kaynağı oldu.
İyilik yap, denize at. Balık bilmezse, Hâlık bilir.