Dini Hikayeler

Sabrın Meyvesi Hikayesi

Çok eski zamanlarda, dağların arasına sıkışmış küçük bir köyde Bilge Ahmet adında bir ihtiyar yaşardı. Ahmet, köyde herkese yardım eden, bilgeliğiyle insanlara yol gösteren, Allah’a olan inancı sarsılmaz bir kişiydi. Ak sakalı, nur yüzü ve daima tebessüm eden gözleriyle köylülerin sevgisini kazanmıştı.

Her gün sabah namazından sonra evinin önündeki çınar ağacının altına oturur, köylülerin dertlerini dinler, onlara nasihatler verirdi. Ahmet’in en dikkat çekici özelliği, hayatındaki tüm zorluklara rağmen hiç şikayet etmemesi, her zorluğu Allah’tan gelen bir sınav olarak kabul etmesiydi.

Köyde herkes ona saygı duyar, bir sorunları olduğunda ilk ona koşardı. Ahmet ise her sorunun çözümünü Kuran-ı Kerim’den ve Peygamber Efendimizin hadislerinden örneklerle açıklardı.

zorlu sinav basliyor

Zorlu Sınav Başlıyor

Bir sonbahar günü, köye yağmurlar başladı. Günlerce süren şiddetli yağışlar, dağlardan gelen sel sularının köyü basmasına neden oldu. Birçok ev yıkıldı, hayvanlar telef oldu, ekinler mahvoldu. Ahmet’in evi de selden nasibini almış, bir duvarı yıkılmış, bahçesindeki meyve ağaçları devrilmişti.

Köylüler büyük bir üzüntü içindeydi. Kimi ağlıyor, kimi isyan ediyor, kimi ise bu felaketin neden kendi başlarına geldiğini sorguluyordu. Herkes Ahmet’e geldi ve sordu:

Ahmet Dede, neden Allah bize bu felaketi yaşattı? Ne günahımız vardı?

Ahmet sadece gülümsedi ve dedi:

Allah kulunu sevdiği zaman onu imtihan eder. Bu bir sınavdır, sabretmeliyiz. Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.

Köylüler bu sözlere inanmakta zorlanıyordu. Ahmet ise hiç yılmadan evini tamir etmeye başladı. Tek başına çalışıyor, kimseye yük olmak istemiyordu. Her gün sabah namazından sonra bismillah diyerek işe koyuluyor, gün batımına kadar çalışıyordu.

İmanın Gücü

Günler geçtikçe köylüler de toparlanmaya başlamıştı. Ahmet’in sabrını ve azmini gören köylüler, ondan ilham alarak kendi evlerini de tamir etmeye başladılar. Ahmet her gün farklı evlere gidiyor, insanlara yardım ediyor, onlara moral veriyordu.

Bir gün, Ahmet’in yanına köyün gençlerinden Mehmet geldi. Mehmet, selde annesini kaybetmiş, büyük bir acı yaşıyordu ve içinde Allah’a karşı bir öfke vardı:

Ahmet Dede, neden annem ölmek zorundaydı? Neden Allah onu bizden aldı? Ben artık hiçbir şeye inanamıyorum.

Ahmet, Mehmet’i yanına oturttu ve ona şöyle dedi:

Evladım, Allah hiçbir kuluna kaldıramayacağı yük vermez. Senin anneni alarak seni daha güçlü kılmak istiyor. Bu dünya geçicidir, asıl yurdumuz ahirettir. Annen şimdi cennette ve seni bekliyor. Senin görevin onun için dua etmek ve onun güzel mirasını devam ettirmektir.

Mehmet gözyaşları içinde dinledi. Ahmet ona sabretmenin ve Allah’a sığınmanın önemini anlattı. O günden sonra Mehmet, Ahmet’in en sadık yardımcısı oldu, onunla birlikte köylülere yardım etmeye başladı.

koprunun insasi

Köprünün İnşası

Aradan aylar geçti, köy yavaş yavaş toparlandı. Ancak sel suları köyü ikiye bölmüş, köyün iki yakası arasındaki köprüyü de yıkmıştı. Bu durum köylülerin işlerini çok zorlaştırıyordu. Bir yakadan diğerine geçmek için uzun bir yol kat etmek gerekiyordu.

Ahmet bir gün köylüleri topladı ve dedi:

Gelin hep beraber bir köprü inşa edelim. Bu köprü sadece iki yakayı birleştirmekle kalmayacak, kalplerimizi de birleştirecek.

Köylüler ilk başta tereddüt etti. Zaten çok yorgunlardı ve böyle büyük bir işi nasıl başaracaklarını bilmiyorlardı. Ancak Ahmet’in inancı ve kararlılığı onları ikna etti.

Herkes elinden geleni yapmaya başladı. Kimi taş taşıdı, kimi ağaç kesti, kimi harç kardı. Ahmet ise hem çalışıyor hem de insanlara moral veriyordu. Her gün köprü inşaatı öncesi küçük bir dua toplantısı yapıyor, Allah’tan yardım diliyorlardı.

birligin bereketi

Birliğin Bereketi

Köprü inşaatı sırasında ilginç bir şey oldu. Köyün farklı mahalleleri arasında eskiden beri var olan anlaşmazlıklar unutuldu. İnsanlar birlikte çalıştıkça birbirlerini daha iyi tanıdı, aralarındaki soğukluk eridi. Hatta yıllardır konuşmayan iki aile, köprü inşaatı sırasında barıştı.

Ahmet bu durumu görünce şöyle dedi:

İşte Allah’ın hikmeti budur. Bazen bir musibet, bin nasihatten evladır. Bu sel felaketi, bizi birbirimize daha çok yaklaştırdı, kalplerimizi birleştirdi.

Köylüler bu sözlerin doğruluğunu görerek Allah’a şükrettiler. İnşaat sürerken köyde adeta bir bayram havası vardı. Kadınlar yemek yapıyor, çocuklar su taşıyor, herkes elinden geleni yapıyordu.

sabrin meyvesi

Sabrın Meyvesi

Nihayet, üç ay süren yoğun bir çalışmanın ardından köprü tamamlandı. Köylüler büyük bir sevinçle köprünün açılışını yaptılar. Köprüye Sabır Köprüsü adını verdiler ve üzerine şu ayeti yazdılar:

İnnâ me’al-usri yusrâ – Muhakkak ki her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.

Köprünün açılışı günü, köylüler büyük bir şölen düzenledi. Herkes bir araya geldi, yemekler yendi, dualar edildi. Ahmet ise köprünün ortasında durarak köylülere şöyle seslendi:

Bu köprü sadece taş ve ahşaptan ibaret değildir. Bu köprü sabrımızın, inancımızın ve birliğimizin sembolüdür. Allah bize bir zorluk verdi, ama biz sabrettik ve bu zorluktan daha güçlü çıktık. Bundan sonra da ne olursa olsun, birlik olup sabretmeyi unutmayın.

O günden sonra köy, eskisinden daha güzel, daha bereketli bir yer haline geldi. İnsanlar arasındaki sevgi ve saygı arttı, yardımlaşma ve dayanışma güçlendi. Ve herkes, her zorlukta sabrın önemini, Allah’a tevekkül etmenin değerini anladı.

Ahmet’in Mirası

Yıllar sonra, Ahmet bu dünyadan göçtüğünde, ardında sadece güzel hatıralar değil, bir yaşam felsefesi de bıraktı. Onun sabır ve tevekkül anlayışı, köyde nesilden nesile aktarıldı.

Mehmet, Ahmet’ten aldığı bilgelikle köyün yeni bilge kişisi oldu. O da tıpkı Ahmet gibi insanlara yardım ediyor, onlara İslam’ın güzelliklerini anlatıyordu.

Ve Sabır Köprüsü, yıllarca ayakta kaldı. Bu köprü, sadece iki yakayı değil, dünya ile ahiret arasındaki yolculuğu da sembolize ediyordu. İnsanlar her köprüden geçişlerinde, Ahmet’i hatırlıyor ve sabrın meyvesinin ne kadar tatlı olduğunu bir kez daha anlıyorlardı.

Bu hikaye, nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar geldi ve bizlere önemli bir ders verdi: Hayatta ne kadar zorluk yaşarsak yaşayalım, sabır ve inanç ile her şeyin üstesinden gelebiliriz. Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu