Gün Batımında Başlayan Aşk Hikayesi

Sahil kasabasının sakin sokakları sonbahar esintisiyle dans ediyordu. Deniz kenarındaki küçük kitapçı, kasabanın en sevilen mekanlarından biriydi. Bu dükkanın sahibi Derya, otuz beş yaşında, hayatını kitaplara adamış bir kadındı. Her sabah erkenden dükkanını açar, akşama kadar kitapseverlerle sohbet ederdi. Eski ahşap raflar arasında dolaşırken kendini evinde hissederdi. Hayatı sade ve tekdüzeydi belki, ama o bu düzenden memnundu.
Ta ki o yağmurlu Eylül akşamına kadar…
Kapanış saatine yakın, bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Derya son müşterilerini uğurlamış, kasayı kapatmaya hazırlanıyordu ki kapı çalındı. İçeri giren adam sırılsıklam olmuştu. Üzerindeki siyah palto omuzlarında ağır bir yük gibi duruyordu. Adamın bakışlarındaki hüzün, Derya’nın dikkatini çekti.
“Kapanmadınız, değil mi?” diye sordu adam. Sesi derinlerde bir yerden gelir gibiydi.
Derya önce tereddüt etti, sonra gülümsedi. “Hayır, henüz değil. Buyurun, içeri gelin.”
Adamın adı Kerem’di. Elli yaşlarında, ağarmış şakaklarıyla dikkat çeken, mimari projelere imza atan başarılı biriydi. Çocukluğunu bu kasabada geçirmiş, yıllar sonra ilk kez geri dönmüştü. Eski bir roman arıyordu – çocukluğunda okuduğu, ona hayaller kurdurmayı öğreten bir kitap.
“Uzun zamandır bu kitabı arıyorum,” dedi Kerem. “İstanbul’daki bütün kitapçıları dolaştım ama bulamadım. Belki de kader beni buraya getirdi.”
Derya kitabı buldu. Rafların en arkasında, unutulmuş bir köşede duruyordu. Kerem’e uzattığında, parmaklarının birbirine değmesi ikisini de ürpertti. Bakışları buluştuğunda, sözcüklere gerek kalmadı.
O akşam yağmur durduğunda Kerem gitmedi. Dükkanda kalıp Derya ile geç saatlere kadar konuştu. Hayattan, kitaplardan, düşlerden bahsettiler. İkisi de biliyordu ki, o gece başlayan bir şeyler vardı aralarında.

Zamana Meydan Okuyan Duygular
Günler hızla geçti. Kerem, kasabadaki işlerini uzattı. Her akşam kitapçıya uğruyor, Derya ile birlikte sahilde yürüyüşe çıkıyorlardı. Birlikte deniz kenarındaki küçük kafelerde oturup saatlerce sohbet ediyorlardı. Aralarındaki yaş farkı hiç sorun olmadı. Derya, Kerem’in gözlerindeki bilgeliği, yaşanmışlığı sevdi. Kerem ise Derya’nın hayata bakışındaki tazeliği, umutlarını hayranlıkla izledi.
Ancak her güzel şeyin bir sonu vardı. Kerem İstanbul’a dönmek zorundaydı. Son gece sahilde yürürlerken, ikisi de konuşmaktan çekiniyordu. Sonunda Kerem durdu ve denize bakarak konuştu:
“Hayatım boyunca projelere imza attım, binalar tasarladım. Ama hiçbir zaman gerçekten kendime ait bir yuva kuramadım. Ta ki seni bulana kadar.”
Derya’nın gözleri doldu. “Ben de hep kitaplarla yaşadım. Başkalarının hikayelerini anlattım durdum. Ama kendi hikayemi yaşayamadım.”
O gece birbirlerine söz verdiler. Kerem gidecek ama geri dönecekti. Aralarında başlayan bu hikaye henüz bitmemişti.

İki Dünyanın Birleştiği Nokta
Kerem gitti. Haftalarca mektuplaştılar. Derya her mektubu sabırsızlıkla bekliyor, Kerem’in sözlerini defalarca okuyordu. Kerem ise İstanbul’un karmaşasında, Derya’nın sakinliğini özlüyordu.
Bir gün beklenmedik bir telefon geldi. Kerem büyük bir projeyi üstlenmişti – tam da Derya’nın kasabasında. Tarihi bir binanın restorasyonunu yapacaktı. Bu, kaderden başka bir şey olamazdı.
Kerem kasabaya döndüğünde, her şey değişmişti. Artık birbirlerinin hayatlarında daha fazla yer almaya hazırdılar. Derya kitapçının yanındaki boş dükkanı kiraladı ve burayı bir kültür kafesine dönüştürdüler. Kerem çizimleri için bir köşe yaptı, Derya kitap okuma günleri düzenledi.
Zaman geçtikçe, başlangıçta imkansız görünen şeyler gerçeğe dönüştü. İki farklı dünyanın insanı, ortak bir dünya yaratmayı başardı. Yaşlar, geçmiş, gelecek kaygıları – hiçbiri önlerinde engel olamadı.
Bir sonbahar akşamı, tam bir yıl sonra, aynı sahilde yürüyorlardı. Gün batımı denizi kızıla boyarken Kerem, Derya’ya döndü:
“Biliyor musun, hayatım boyunca mimarı olduğum onlarca bina var. Ama en güzel eserim, seninle birlikte inşa ettiğimiz bu hayat.”
Derya gülümsedi. Kitaplarda okuduğu hiçbir aşk hikayesi, kendi yaşadığı kadar etkileyici değildi. Sonunda kendi hikayesinin başrolündeydi.
Güneş denizin ardında kaybolurken, onların hikayesi yeni başlıyordu. Her gün batımı bir sonu değil, yeni bir başlangıcı müjdeliyordu onlar için. Hayat, karşılarına ne çıkarırsa çıkarsın, bu iki insan artık yalnız değildi.
Sahil kasabasının sakinleri, onların hikayesini dilden dile anlatmaya başladı. Nasıl iki yabancının yolları kesişmiş ve hayatları sonsuza dek değişmişti. Bu hikaye, umudun, tesadüflerin ve gerçek aşkın hikayesiydi.
Ve belki de en güzeli, hikayenin henüz bitmemiş olmasıydı.