Aşk Hikayeleri

Sonbahar Yağmurundaki Aşk Hikayesi

İstanbul’un en güzel mevsimiydi sonbahar. Ağaçlar sarı, turuncu ve kızıl yapraklarıyla şehri bir tablo gibi boyarken, martılar vapurların peşinden süzülüyor, Boğaz’ın maviliği ile yaprakların renkleri muhteşem bir uyum oluşturuyordu. Defne, Kadıköy sahilindeki kalabalık kafelerden birinde cam kenarında oturmuş, elindeki kitabı okumaya çalışıyor ama bir türlü odaklanamıyordu. Yağmur damlaları cama vuruyor, insanlar koşuşturarak yağmurdan kaçmaya çalışıyordu.

Defne otuz yaşında, mimarlık yapan, hayatını kitaplara ve işine adamış, aşka inancını kaybetmiş bir kadındı. Beş yıl önce yaşadığı büyük hayal kırıklığından sonra kendini işine vermişti. Arkadaşları onu sosyal hayata çekmeye çalışsa da o hep bir bahane bulup geri çekiliyordu. Bugün de en yakın arkadaşı Yasemin’in ısrarıyla dışarı çıkmıştı.

Kitabının sayfalarını çevirirken kapı açıldı, içeri sırılsıklam olmuş bir adam girdi. Adam kafeye göz gezdirip boş yer ararken Defne ile göz göze geldi. Göz teması birkaç saniye sürmüştü ama Defne garip bir şekilde etkilenmişti. Adam bir yer bulamayınca çaresizce etrafına bakındı. Defne bir anlık dürtüyle elini kaldırdı ve adamı masasına davet etti.

“İsterseniz masama oturabilirsiniz, boş sandalyem var.”

Adam minnetle gülümsedi ve Defne’nin masasına yöneldi. Defne, hayatında ilk kez bir yabancıyı masasına davet ettiği için ne yapacağını bilemez halde kitabına odaklanmaya çalıştı.

“Teşekkür ederim, çok naziksiniz. Kerem ben,” dedi adam elini uzatarak.

“Defne,” dedi kısa bir şekilde tokalaşırken.

Kerem ceketini çıkarıp sandalyenin arkasına astı ve oturdu. Siyah saçları ıslanmış, yüzünden damlalar süzülüyordu. Gözleri, kahverengi ve sıcaktı. Defne bu adamda onu çeken bir şeyler olduğunu hissetti ama hemen kendini toparladı.

tesaduflerin pesinde

Tesadüflerin Peşinde

Aradan on dakika geçmişti. Defne kitabını okumaya devam ediyor, Kerem ise telefonuyla ilgileniyordu. Garson gelip siparişleri aldı. Kerem çay söyledi, Defne ise sıcak çikolatası bittiği için bir tane daha istedi.

“Ne okuyorsunuz?” diye sordu Kerem, sessizliği bozmak istercesine.

Defne kitabı gösterdi: “Orhan Pamuk, Kafamda Bir Tuhaflık.”

“Ah, harika bir kitap! Bitirdiniz mi?”

“Hayır, daha yeni başladım.”

“Sizi uyarmalıyım, sonunda ağlayabilirsiniz.”

Defne gülümsedi. “Duygusal kitaplar beni etkilemez.”

“Ben de öyle demiştim, ama bu kitap farklı.”

Sohbet beklenmedik bir şekilde ilerledi. Defne kendini bu yabancıyla rahat hissediyordu. Kerem fotoğrafçı olduğunu, İstanbul’un arka sokaklarını fotoğraflamak için şehri karış karış gezdiğini anlattı. Defne ise mimar olduğunu ve tarihi binaların restorasyonu üzerine çalıştığını söyledi.

“Bu tam bir tesadüf,” dedi Kerem heyecanla. “Ben de tarihi binalara bayılırım. Onları fotoğraflamak için saatlerce dolaşırım.”

“Ben de onları korumak için saatlerce çalışırım,” dedi Defne.

Kahkahalar atarak birbirlerine baktılar. Yağmur hala pencereyi dövüyordu ama artık hiçbiri bunu umursamıyordu.

Bir saat sonra, Kerem telefonunu çıkardı ve çektiği fotoğrafları göstermeye başladı. Defne restore ettiği binaları anlattı. Vakit nasıl geçti anlamadılar. Dışarıda hava kararmış, yağmur dinmişti.

“Acıktınız mı?” diye sordu Kerem. “Yakında güzel bir balık lokantası var. İsterseniz size ısmarlayabilirim.”

Defne normalde böyle teklifleri hemen reddederdi, ama bugün farklıydı. İçinde bir ses “evet” demesini söylüyordu.

“Olur,” dedi kısaca.

deniz kokulu aksam

Deniz Kokulu Akşam

Balık lokantası sahile yakındı. Martılar etrafta uçuşuyor, deniz kokusu her yeri sarıyordu. Masaları pencerenin kenarındaydı, tam karşılarında İstanbul’un ışıkları parlıyordu.

Mezeler geldi, ardından deniz levreği. Kerem şarap sipariş etti. Sohbet derinleştikçe Defne bu adamı sanki yıllardır tanıyormuş gibi hissetti. Kerem hayallerinden, ailesinden, gezdiği ülkelerden bahsetti. Defne ise çocukluğundan, mimarlığa olan tutkusundan ve Ege’deki küçük köylerini anlattı.

“Ege köylerini çok seviyorum,” dedi Kerem. “Orada büyümek nasıl bir duyguydu?”

“Özgürlük gibiydi. Her sabah denize koşardım. Babam balıkçıydı, bazen beni teknesine alırdı.”

“Ne güzel bir çocukluk… Bense İstanbul’da, apartman dairesinde büyüdüm. Denizi ancak hafta sonları görebilirdim.”

Şarap bardakları dolup boşaldı. Dışarıda yağmur tekrar başladı ama onlar fark etmediler bile. Kerem aniden elini Defne’nin eline koydu.

“Bugün masana davet ettiğin için teşekkür ederim. Eğer o jestin olmasaydı, belki de hiç tanışamayacaktık.”

Defne elini çekmedi. İçinde bir şeyler kıpırdandı. Beş yıldır ilk kez bir erkeğin dokunuşu onu heyecanlandırıyordu.

“Ben teşekkür ederim, uzun zamandır bu kadar güzel vakit geçirmemiştim.”

Gece ilerledikçe, birbirlerine daha da yakınlaştılar. Kerem, Defne’yi evine bırakmayı teklif etti. Yürüyerek gittiler, çünkü Defne’nin evi uzak değildi. Yol boyunca konuştular, güldüler ve yağmurda ıslandılar.

Apartmanın önüne geldiklerinde, Kerem elini Defne’nin yüzüne koydu ve yavaşça yanaklarındaki yağmur damlalarını sildi.

“Seni tekrar görebilir miyim?”

Defne gülümsedi. “Evet, görebilirsin.”

mevsimler degisirken

Mevsimler Değişirken

Sonbahardan kışa, kıştan bahara, günler geçti. Defne ve Kerem’in ilişkisi her geçen gün derinleşti. Kerem, Defne’ye Kapadokya’da balon turu sürprizi yaptı. Defne, Kerem’i çocukluğunun geçtiği Ege köyüne götürdü. Birlikte İstanbul’un arka sokaklarını keşfettiler, tarihi binaların hikayelerini dinlediler.

Baharın sonlarına doğru, bir akşamüstü, ilk tanıştıkları kafeye gittiler. Aynı masaya oturdular. Defne kitabını bitirmişti, Kerem haklıydı, kitabın sonu onu ağlatmıştı. Kahvelerini yudumlarken, Kerem cebinden küçük bir kutu çıkardı.

“Defne, hayatıma girdiğin günden beri her şey daha anlamlı. Yağmurlu bir sonbahar gününde bana masanda yer açtın, şimdi ben de sana kalbimde ve hayatımda yer açmak istiyorum.”

Kutuyu açtı. İçinde vintage bir yüzük vardı.

“Benimle evlenir misin?”

Defne’nin gözleri doldu. Beş yıl önce kalbinin bir daha asla iyileşmeyeceğini düşünüyordu, ama şimdi aşkın yeniden mümkün olduğunu biliyordu.

“Evet,” dedi fısıltıyla. “Evet, evlenirim.”

Kerem yüzüğü Defne’nin parmağına taktı ve eğilip öptü. Dışarıda yine yağmur başlamıştı, tıpkı ilk karşılaştıkları gün gibi. Ama bu sefer yağmur onları üşütmüyor, tam tersine kalplerini ısıtıyordu.

İki yabancı, sonbahar yağmurunda tesadüfen karşılaşmış, birbirlerinin hayatlarına dokunmuş ve aşkın her şeyi iyileştirebileceğini keşfetmişlerdi. Bazen en güzel aşk hikayeleri, yağmurlu bir günde, beklenmedik bir anda başlar. Defne artık bunu çok iyi biliyordu.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu